Esselamualeyküm Vuslat Hanım (Vuslat Hanım’a Mektuplar 5)

Esselamualeyküm Vuslat Hanım (Vuslat Hanım’a Mektuplar 5)

Esselamualeyküm Vuslat Hanım

Sevgili VUSLAT hanım; Esradan size bir mektup var. Emanetini al mesajını bağrına bas. Gecen hayırlı olsun.

hayırlı geceler hocam

Esselamü Aleyküm
’’Dün ESRA’yı uzunn uzunn okudum, Ben kurtulmak istiyorum diye nasıl da çığlıklar atmış durmuş. Henüz 19 yaşında üstelik. Küçücük. Günahı ne ki, derdi ne olsun dercesine… O kadar gencecik. Ama ne duygusal, ne yürek feryatlarıydı onlar… Kendimle Esra’yı karşılaştıramıyorum bile inanır mısın azizim, onun günahları yanına benimkileri koyduğumda benimki derya, onunki deniz… Kıskandım o acısını. Benim öyle acımıyor. Sadece temizlenmek, arınmak istiyorum, elimden geleni ardıma koymamaya çalışıyorum. Hemen hemen hiç de ağlayamıyorum, böyle çok nadir, o da nefsimden zaten… Ama birşey eksik, huşu eksik mesela, bir yakalar gibi oluyorum bir kaybediyorum… Sabah namazları vaktinde kılınamıyor mesela… Şimdi de başka dert çıktı.’’

Esselamualeyküm Vuslat Hanım(Abla)…

Yukarıya da aldığım yazınızı okuduğumda içime bir acı saplandı… Hem sevindim insanların yazdıklarımı okuyup kendilerine de bir şeyler çıkarmış olmalarından dolayı hem de o anlar geldi gözümün önüne… Allah için yazılmış satırlardı hepsi… Her gözyaşı gerçek ve saatlerce sürmüştü… Zaten ağlayan gözlerimi susturmak kanayan yüreğimi susturmak imkânsızdı. Allah için yıllarca ağlamamış gözlerimden yaşlar sımsıcak nasıl da akıyordu ve her aktığında içimde biriken zehri attığımı durgunlaştığımı hissediyordum. Geçmişin acısını silerken yüreğimden, bu sefer Allah´a şükretmediğim o günlere ağlıyordum… Anlatılamaz asla o yaşadıklarım… Bu yazdıklarım sadece milyonda biri… Herkes gözünde küçücüktüm, daha kaçtı ki yaşım… Oysa çoktan ömrümün son kıyısında gibiydim. Geç kalmıştım hayatın gayesini yaşamak için. Allah´ı yaşamak için O´na kavuşmak için geç kalmıştım kocaman bir ömür kocaman bir gençlik boşa gitmişti… Sevap günah anlatılmamış, boş dünyanın peşinde yıllarca sürüklenmiştim. Ama o ağladığım günler, ahh nasıl da yakıyor içimi, bak yine dile getiremiyorum… O günleri anlatacak olduğum zaman yine ağlamaya başlıyorum işte şimdi olduğu gibi. Ağlamadan uyuyamaz olduğum günlerim. Ama Allah´a sımsıkı koştuğum günler… Cehenneme doğru gidiyorken Allah a doğru döndüğüm o günler… Allah hidayeti dilediğine verir sırrı gereği Allah hidayetini nasip etmişti. Ve içimdeki zehri gözyaşlarımdan akıtmıştı…
Zaten başka isteğim de yoktu… Günlerce ağlamak Allah tan isterken Allah la konuşurken ağlamak tek huzur veren şey… Bıraksalar da, bir köşede sessizce kalsam da ağlasam Allah´ın huzurunda hiç olmadığı kadar…
Allah ın güzellikleriyle donanınca çevrem bu sefer de o güzelliklere şükürsüzlüğüm yapıştı yakama… Yetmiyor az geliyordu her şey… Hiç durmadan Allahı anmaktı tek huzur veren… İşte burada da kalpler yalnız Allah ı anmakla mutmain olurlar sırrını çözmeye başlamıştım…
Evet, boş geçen dünyadaki boş şeylerle ilgilenince kalbim sıkılıyor patlıyordum… ama Allah için konuşunca, Allah için bir şeyler yapınca nasıl da mutlu oluyordum.. İşte o anlarda tam çocuk oluyordum… 19 yaşından daha aşağılarda tam çocuk… Ama elimde değildi… Zaten bu sadece kendi içimde idi. çok nadir içime sığmayıp çevreme yansıyordu… Özellikle Allah ile tek kalınca odalarda, mabetlerde şımarıklığım gözyaşlarımdan akıyordu… Ne gelirse aklıma işte söylüyordum… Bazen günahlarım bazen sevaplarım bazen çocuk ruhum bazen büyük hoca gibi duruşumla ağlamak en güzel şey idi Allah ın karşısında…
Allah için ağlamak gibisi yok… Hele namazlardan sonra zikrini çekerken… Allah ımmmmm derken… Allah da sana sanki Kulummmmm diyor, söyle canım kulummmm diyor hadi iste de vereyim… İşte en nazlı anlar Allah ile senin aranda… Kimsenin karışmadığı o anlarda sen Allah´ımmmmmmm diyorken Allah da kulummmm diyor…
İşte o kulummmm nidasını en samimi hissettiğim anlar saatlerce ağladığım anlar… Bir seneye yakın zaman geçti aradan. Hacı Ali hocam küçücük bir zikir vermişti de “al bakalım” demişti… Sanki yanımda idi “al bakalım” dediğinde ve elime bir şeyler tutuşturmuş gibiydi… Nasıl da sevinçle karşılamıştım hediyemi… Çocuk hediye alır ya öyle sevinmiştim işte. O kadar ihtiyacım varmış demek ki o hediyeye, o zikire… Ruhum hemen kabul etmişti… Namazlarım düzenli değildi hatta yok gibiydi. Ama zikri çekmeye başlayınca namazlarıma da sıkıca sarılmıştım. okula giderken önce sabahları camiye gidiyordum, biraz kaza/nafile kılıyordum.. Sonra o küçücük ama manası kocaman zikri çekiyordum…
Sonra bir gün 20 – 21 gün geçmişti aradan. Bir gün durdum ve hayatıma gidiş yoluma baktım… Aman Allah´ım! O yolda olamazdım ben… Yolum yanlış yoldu, haram yoldu… Allah yolu değildi… Allah ımm dedim, kurtar beni… Sonra geçmişle yüzleşmeye başladım kare kare, hesapsız geçen onca yılın hesabı kolay mı olur hiç… Ne sancılar çektim… Ama her çektiğim sancıda Allah a biraz daha yaklaştım…

Şuan akşam ezanı okunuyor… Kalkmam lazım…

Neyse… işte böyle. Derken ağladım ağladım Allah ıma sarıldım… Ben Allah´ımmmmmm derim de hiç Allah bana kulummmmmmmmm demez mi?
dedi işte…
ALLAH´IMMMMMMMM dedim en içten, kalpten… O da KULUMMMMM dedi nuruna bandı… (nûruna bandı’dan başka bir şey demeye kalbim varmadı.. Yani banmıştır inşaAllah nuruna, söyleten Allah, hiç banmaz mı? )

Selam üzerinize olsun.

Hocam nasılsınız, bunu mektuplarınızdan birinde yazana karşılık yazdım, Vuslat hanıma da gösterir misiniz? İçimden geldi…
Ellerinizden öperim. selamenselame…

s.a

Esselamü Aleyküm Hocam.

Nasıl mutlu oldum Esra’dan mektup alınca. Son bir haftadır içimden acaba hacı ali hocama söylesem, beni esra ile tanıştırır mı diye geçiriyordum. Ama nedense hocam beni esra ile tanışırır mısınız diyemedim… Onun özelidir, gizlidir, şimdi tanışmak istersem esra ile belki esra’nın KİM’liğine girmiş olurum diye çekindim doğrusunu isterseniz. O da isterse, rabbim de nasip ederse tanışırız dedim içimden, Ama canım kardeşim, benim aklıma gelmeyeni yapmış da oturup bana uzuun uzuun yazmış… Kalpleri bir araya getiren Rabbe Hamd olsun! Çok cici bir Cum’a hediyesi oldu. Ya da 40.gün hediyesi mi :)))?

Esra’m ın mektubunu okuyunca yine alt üst oldum.Niye ben onun gibi ağlayamıyorum diye.. Ben sadece ve sadece, geçmişime bakıp, hatalarıma bakıp, ALLAHIM BİR DAHA YAPTIRMA… NEFSİMDEN SANA SIĞINIRIM dediğim zaman aglamaklı oluyorum… Bana zarar verdiklerinde dahi ağlamadım ben. Hep dik durdum. İnsanlara baktım, hayata baktım, yalan dolan, iftira, zina, onca yaşam onca çöplük hayatlara baktım. Ve Ben KİR’im demedim, Kirliyim. Temizlenmem lazım dedim. İnanmışsanız Üstünsünüz ayeti celilesini mihenk aldım… Demekki bunları yaşayıp, hataları yapıp, ayaga kalkmam ve Rabbe sımsıkı bağlanmayı öğrenmem içindir yaşadıklarım. Diye düşündüm. O yüzden ağlayamadım hiç.. Asıl derdim, geçmiş elden gitti, yarınsa meçhul, asıl bugun ne doldurdum torbama. Asıl yarın daha da ciddi sınavlarla hemhal oldugumda dik durabilecek miyim? Rabbim beni zorda bırakma… Nefsimle baş başa bırakma. Yoksa yenilirim. DÜNYADAKİ İNSANLARA !!! Benzerim. Diye dertleniyorum asıl. Bir an nefsime yenildiğimi, hata üstüne hata yaptıgımı düşünüp, korkuya kapılıyorum. Bütün emeklerim zayi olacak. Diye… Yani. Kafamda senaryolar yazıyorum… Ne kadar mükemmelliğe yaklaşırsam, geçmişteki hatalarım için o kadar RAHMET’ine yaklaşırım. Diye düşünüyorum… Ağlayamayışım ondan… Bilemiyorum. Ya da belki zamanı vardır…

Ahh esra’m. Rabbime çektiğin sancılarla yaklaştın. Bakalım ben nelerle yaklaşacagım…
Ama yaklaşmak mesele de değil kii. Defalarca yaklaştım O’na. Yaklaştıgımı zannettim ya da… Bana ait yazılarda belli olmuyor mu?
Ama bir yerde nefise hanım aciz kalıp golleri de yedi…
Demekki mesele yaklaşmak değil. Mesele çok daha vahim…
4.5 yılımı verdim bunlara. Kimi zaman kıldım namazları, kimi zaman zik zak… zik zak… Hele son iki yıl tam bir virane. Üstelik çevrem Mustafa İslamoğlu, İhsan Eliaçık, Abdurrahman Dilipak, Ramazan Kayan, Haksöz, … Seyyid Kutup okumalarım… Ali Şeriati Kanamalarım. Hepsinin içinde, etrafında idim… Yani ben farkında ola ola allaha isyan ettim… Allaha isyan müslümanda da olur mu diyeceksin. Oluyor. İşte örnek vuslat ablan… O-L-U-Y-O-R…
Asıl mesele yaklaşmak değilmiş. İnsan isterse Allah’a öyle bir yaklaşırmış ki, âlemde yer yerinden oynarmış. Zirvelere de çıkarmış dilerse… Çok zor değilmiş Hz. Ebubekir Olmak, Hz. Hatice olmak, Hz. Fatima olmak, Hz. Ömer, Hz. Ali. İnan çok zor değilmiş Resullah sav. ile el ele yürümek rüyada. Dileyene çoook isteyene verirmiş rabb. Asıl zirvelerde tutunmak çok zormuş… O tepelerden paldır kültür aşağılara yuvarlanmak an meselesiymiş. Bazen namazın da olsa, zikrin de olsa, Ahlakında en ufak bir delik, nefsinde en ufak bir başıboşluk varsa, bir anda kayıverirmişşin. Üstelik kaydıgının da farkında olurmuşsun ama bir türlü de dönemezmişsin asıl cennete… Dünya cehennemini yaşamak bu olsa gerek.

En kalbi dualarımı gönderiyorum sana Esra’m; Rabbim Seni bir ömür iSLAM’ın önden giden atlılarından, Takva’nın zirvesinde koşanlardan. Ve O’na cc. daha da Yaklaşıp hiç kopamayanların safflarında Yüzü gülen Mümine lerden kılsın… Tevhid’inde Daim Eyle ya ilahi bizleri…

En emin’e emanetim ol azizim..

Tarih:30 Ekim 2009 Cuma 20:34:22

Yayınlanma tarihi: 7 Nis 2020, 23:10

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.