Hani imkanın yoktu Nefise hanım (Vuslat Hanım’a Mektuplar 2)

Hani imkanın yoktu Nefise hanım (Vuslat Hanım’a Mektuplar 2)

Hani İmkanın Yoktu Nefise Hanım

Esselamü Aleyküm
Tekrar merhaba Gönül dostum;

Bir insan düşünün ki, hayatın çeşitli devrelerinden geçsin. En diplerden gelip, bir vesile ile İslam ile şereflenip, sonra aleyhillane’nin, senin nefsine çok güzel gelen ve ayağını kaydırması yüzde 80 muhtemel olan bir sınava tabi tutulduğunda (insanlar genelde o an neye en çok ihtiyaçları var ise, Allahın sınırlarının dışında kalacak şekilde o şeylerle sınava tabi tutulurlar ) eğer iman haliniz tam ve tamam durumda değil ise, yani ALLAHTAN KORKUNUZ yeterince yerleşmemiş ise ve OYALANMA halinde iseniz, muhakkak suretle hatalara meyledersiniz.

Yaşadığım son iki yıldan sonra, NELERİ KAYBEDECEĞİNİN BİLİNCİNDE olarak, bir daha aynı hatalara dönmekten, öyle bir korku hissedersiniz ki. O korkuyu yaşatan Allah’a hamd eder durursunuz. Tabii beşer / şaşar durumda olan insan, ben hiçbir zaman bir daha asla hata yapmayacağım da diyemez. Sınavlarının karşısındaki duruşu ve Takvası belirler yeni halini, durumunu ve tabiî ki geleceğini…

Gelelim mektubunuza, belirttiğiniz gibi, Rabbe dönmek çok güzel. Lakin o kadar da kolay bir şey değil… Yaşadıklarınızdan aldığınız dersler sizi dik tutuyorsa. En azından harama el atacak gibi hissettiğinizde kendinizi, aklınıza Allah geliyorsa… Bir nevi korunma altına girmişsiniz demektir. Lakin bu halin devamı için, sizin de belirttiğiniz gibi o korunmayı devam ettirmek şart. Şu an henüz başlardayım. Evet, halim gün geçtikçe iyiye gidiyor. Namaza sarılışım bir başlangıç. Bu başlangıçla kendimi bir nevi ‘’Allahın velayetinde’’ koruma altına girmiş hissediyorum ki, huzuru bambaşka bir şey… Ne dersiniz adına VUSLAT denir mi. ötesi mi. şevk mi. Hamdolsun… İlerilere taşısın inşallah… Kim istemez ki cann’ını dünya ve ahiret ateşten korumayı. Lakin korunmanın da bir fedakârlık gerektirdiği ortada. La diyerek ayağa kalkıp, ilahe illallah diyerek yola adapte olmayı öneriyor sana bu korunmanın karşılığı olarak rabb. La demek öyle de kolay olmuyor işte. İspat istiyor, Ankebut süresi 2. ayetinde belirttiği gibi: Siz iman ettikten sonra sınava tabi olmadan bırakılıvereceğinizi mi zannettiniz! Ayeti ile şamarı patlatıveriyor insanın yüzüne…

İman, en büyük iddiadır ve büyük iddialar, büyük ispatlar ister diyor rabbim. Kimi zaman en sevdiklerinizle en ağır sınavlara tabi oluyorsunuz, kimi zaman hiç ummadığınız zorluklara göğüs germek zorunda kalıyorsunuz… Lakin ‘’Allah dilemedikçe tek bir yaprak kımıldamaz’’ ayeti kerimesine iman ettiyseniz, bu da geçer ya hu. Diyerek ayağa kalkıp, Allahtan başka ilah yok! Nidasıyla yenileniyorsunuz. Böyle teslim oldukça, teslimiyetiniz de sınanıyor her devri daimde. Geçtiğiniz, geçmeyi başardığınız her sınavdan sonra da, yaralanan yerlerinize tabiri caizse Allah tarafından öyle bir pansuman yapılıyor ki, ne acı kalıyor ne de sızı Hamdolsun âlemlerin rabbi Allah’a diyerek secdenin hazzına varmaya başlıyorsunuz…

‘’Allah teala her olaya kendi zatı açısından nötr yaklaşır. Kıldığımız namaz kendimize, yaptığımız günah kendimizedir. Allah herşeyden münezzehtir.’’

Demiştiniz. Hani bir ayet vardı. Hangi süre idi anımsamıyorum şu an; diyordu ki: Size gelen iyilikler Allah ‘tandır, size uğrayan kötülükler de kendi nefsinizdendir. Demek ki kötülüğe uğradığımızda bu benim kendi elimle kazandığımdır. Demesini bilmemiz gerekiyormuş. Şöyle bir bugün elimdekilere baktığımda, hemen hemen çoğunluğunun nefsimin sonuçları olduğunu aynen ayette belirtildiği gibi görmemek mümkün değil…

Düşünebiliyor musunuz, ben bu yazdıklarımın tamamını bildiğim halde, defalarca müşahede ettiğim, yaşatıldığım halde, bile bile kendimi düşürdüm ateşe. Ama inşallah bundan sonra Allahın izni ile korumaya sıkı sıkı korumaya çalışacağım. Hem dünyada KISMI CENNETE kavuşmak varken, rabb, yaralarını saracak iken, korumamak hangi akla hizmettir bilmiyorum…

Bugün Namaz’ın An hazzının soluklarında idim… Hani size anlatmıştım, çalışıyorum, imkânım yok namaz için. Dedim durdum günlerce. Ve siz de bana dün akşamki mektubunuzda evkat sırrını açmış idiniz. Bu tür durumlarda NAMAZ VAKİTLERİNE dikkat ederek kazanımların kaybedilmemesi için yapabileceğimiz geçici çareyi anlatmıştınız…

Biliyor musunuz? Bugün Mustafa İslamoğlu’nun bir makalesine denk geldim, İman en büyük imkândır diyordu İSLAMOĞLU hocamız. İmkânım yoktu deme! Kendine doğru söyle. Tembellik ettim de, canım istemedi de. Etraftan alacağım tenkitlerden çekindim de… Beceremeyeceğimi düşündüm de. Ne dersen de ama İMKÂNIM YOK! Deme diyordu. Ve ardından ekliyordu, İMAN EN BÜYÜK İMKÂNDIR diyerek. İmanı olanın imkânı tükenmez… Bir işi yaptınsa elin erdiği için değil, aklın erdiği için yaptın, Bir işi yapmadınsa, YÜREĞİN YETMEDİĞİ İÇİN YAPMADIN diyordu…

Düşündüm. Hak verdiğim, Yüreğimin YETMEDİĞİNİ tasdik ettim! En büyük şamar oldu nefsime. Ey dedim sağda solda islam davasının bayraktarlığını yaptığını iddia eden nefsim! İmanını elinde sıkı sıkı tuttuğunu iddia eden nefsim! Ne imanı sende yürek bile yokmuş ya! Diye söylene söylene yerimden kalkıp öğle yemeği için şirketin alt katına indim. Yemekten sonra ilk Amacım içerisinde ne mescit ne de bir abdesthane bulunmayan bu yere inat, kalabalık lavabolarda birilerinin şaşkın bakışları altında! Abdest alamayacağımı düşünerek ( görüyor musunuz nefsi! ) şirket dışına çıktım, biryerlerde toprağa teyemmüm eder de, evkaf için köşeye çekilirim diye diye yürürken sokaklarda, dört tarafı koca koca plaza binaların arasında kendimi bir anda cami ararken buldum Ve… Bu tuhaf semtte camii ne gezer diye düşünürken, iş yerime sadece 5-6 dakika yakında bir cami… HANİ İMKÂNIN YOKTU NEFİSE HANIMMM!

Ve caminin kapısına geldiğimde, bizim şirkette tam da benim katımda yıllardır çalışan bir çalışanımıza rast gelmeyeyim mi. Adam beni camide gördüğünde, küçük dilini yutacak hale gelmesin mi… Hayrola dedi, namaz kılacağım dedim İlk kez bizim şirketten ( İki bacaklı, boyalı parfümlü hanımefendilerin bulunduğu şirketten demek istedi sanırım ama diyemedi ) bir bayanı burada görüyorum, bakın üst kat bayanlar bölümü, Allah kabul etsin dedi… Ve nihayet bayanlar bölümüne geçip, namazımı cemaat eşliğinde kıldığımda, hissettiğim mutluluğu kelimelere dökemem doğrusu… Ve ikindi namazında da işten yarım saat ayrılıp kendimi yeniden camide bulduğumda. Bu imkânı, bu hazzı tattıran rabbe hamd ediyordum…

Sırada akşam namazı vardı. İş dönüşümdeyim. Servisteyim. İki şansım var. Evkaf yapmak ve bir de oturur vaziyette ima ile dahi olsa kılmak, Her ikisini de yaptım, şükrettim, eve geldim bir kez daha akşamı kılıp, rahman süresi ve yasin ile taçlandırıp, ardından yatsı vaktinin girmesini bekledim… Ve hamd olsun bu günün kazançlısıyım…

Ve inşallah YÜREĞİ YETENLERİN saflarında duranlardan olmaya devam etmeyi, ve YÜREĞİMİ / AHDİ- MİSAK’ımı korumayı, kollamayı, Uçağı hiç kaçırmayanlarla birlikte ‘’ ALLAH İNANANLARIN VELİSİDİR, ONLARI KARANLIKLARDAN AYDINLIKLARA ÇIKARIR! Ayet_i celilesinin gölgesinde ileri doğru yürümeyi rabbimin nasip ettiği kullardan olarak yaşamayı UMUT ediyorum…

Hem.
Tüm peygamberler bunun için HİCRET etmediler mi?
HİCRET’e davet etmediler mi?

HİCRET’imiz daim olsun…

Dua ve Dostlukla Azizim.
Selam Resulullah’a, Al’ine, Ashabına, Yol’unun yolcularına Ve DOSTLARININ YOLDA DİMDİK YÜRÜYEBİLMESİ İÇİN DESTEK OLAN YOL ARKADAŞIM’a olsun…

Saygılarımla…

VUSLAT…

NOT: Ahh çekene KARŞIKI DAĞLAR yol olurmuş. Bunu hissettiren size minnettarım

SLM aLYK…

Selam üzerine olsun VUSLAT Hanım;

Çok duygulandım. Sizden Allah razı olsun. Şimdi bu makine başında kaldığım zamanları size ve diğer dostlara bütün kalbimle bir kere daha helal ettim. Bazen;(naçizane bir kitap yazmaya çalışıyorum)zamanımı doğru kullanıp kullanmadığımı sorguladığım oluyordu… Yani bu tür mektuplarla geçen zamanı demek istiyorum… Amma bir kere daha anladım ki boşa gitmiyormuş.

Mademki katkımız olduğunu söylediniz, böyle güzel bir anlatımla. O halde helali hoş olsun… Bir insana yoldaş olmak ne büyük mutluluk… Sizi tebrik ediyorum… Demek ki her şeyin çaresi var. Allah kendine giden yolun çerçöpünü hemen temizliyor… Demek ki cüz irade küll tecellilerin yolunu aralıyor, az çabayla çok iş yapıyor.

Biliyor musunuz o okuduğunuz ( ’ Allahü veliyyüllezine amenu… Yühricühüm minezzulûmati ilennur’) ayetini, sizin okumanız nedeniyle kaç mümin, müslim gönlünü aydınlatacak, karanlıklardan aydınlığa çıkaracak…
İçine düştükleri tuzaklardan, dünya cehennemi çukurlarından çıkaracak…
Unutulmuşluklardan, yalnızlıklardan, fuhuştan, yoksulluk çukurlarından velhasıl her tür olumsuzluktan kurtaracak.

’Birbirinize günahsız dillerle dua ediniz.’den kasıt bu yaptığımız, yaptığınızdır. Keşke binlerce, Onbinlerce, milyonlarca mümin bu gerçeği bilse, bu ayeti okusa; kendisini ve cümle islam âlemini karanlıklardan aydınlığa çıkarsa.
Zikirden kast edilen yeterince anlaşılamamış bu ülkede. Hâlbuki kuran sürekli ‘’zikir ediniz’’ buyurur.

Namaz zikirdir, evet… Helal kazanç için yapılan herşey, ilim öğrenmek, araştırma yapmak, ev işleri görmek, helaliyle sevişmek vs herşey zikirdir.
İşin bilinmeyen bir yanı günah işlemek de tersinden zikirdir.

Yaşadığınız süre ya Allahın cemaline ibadet edersiniz yahut celaline, yani şeytana uyarsınız.’ İnsan yaratıldı da başıboş bırakıldı mı sanıyor, biz herkesi ensesinden yakalamışızdır’mealindeki ayet hükmünce her kul, her varlık daimi zikir halindedir. O vardır, O’ndan başkası yoktur. Esas olan hakk’ın razı olduklarını yaparak dünya ahiret cennette olmaktır.
Yoksa Her kim neye tapar ille de Allah’a tapar.
Allah bize Kur’an vasıtasıyla akıllı olmamızı önermekte Allah’ın sıfatlarından herhangi birsinin tecellisine değil, ZAT’ ına ibadet etmemizi istemektedir. Çünkü verdiği akıl ve fikir ile bağdaşmayacak aptalca işlere kullarını layık görmemektedir.
-Nasıl olur da görmezsiniz… Şeytanın oyunlarını, hilelerini ki sizi huzursuzluğa, eksiğe, yanlışa sevk edip duruyor, cehennemi yaşatıyor, demektedir. Ayıp ayıp. Kendinizi zül etmek mi istiyorsunuz da beş dakikalık namazı kılmayarak, şeytana (tabi olarak) ibadet ediyor, nefsinize huzursuzluğu zilleti layık görüyorsun…

Ne güzel ettiniz de bugün o şeytana rağmen namazınızı kılmaya kast ettiniz ve başardınız.
Ama size şunu mutlaka belirtmeliyim ki, şeytana karşı zaferiniz, Okuduğunuz ayetin neticesindedir. Allahın yardımı ‘’Maşallah ‘’ şimdiden tecelliye geçti de ondandır.

Yetmişli yıllarda hocamın emriyle manevi bir görev için kırk günlüğüne uzak uzak bir yere gitmiştik. Yolculuğun finansmanı bendenizin yoksul öğretmen maaşından kıdım kıdım artırılarak biriktirilmişti. Bir yandan dualarımızı okuyorduk bir yandan ben acaba harçlığımız yetecek mi kaygısı yaşıyordum. Hocam ne kadar paramız olduğunu bilmediğinden olsa gerek rahat harcama yapıyordu… Aradan on dört gün geçti, paramız neredeyse bitmek üzere derken fakir dileğimizin gerçekleştiğini haber aldım. Efendim dedim, görev tamam oldu, iş tecelliye geçti.
–Hadi oradan tıfıl, gelinimi mi özledin dedi.
–Hayır, efendim; ben bunu bunu gördüm dedim. Hayret eder gibi oldu ama o gece yine orada kaldık ve görevimize devam ettik. Bir sonraki günün sabahında; ‘’çocuk haklıymışsın, görev tamamlandı. Demek ki çok zulüm varmış. Kırk günlük iş on dört günde tamam oldu, dedi… Hemen yola koyulduk. Dönüş yolunda sayısız gerçeğin daha farkına iliklerime kadar varmıştım…

Sen şimdi; biraz daha, o ayeti zikirden kazandıklarını düşün. Böylece hem daha sıkı sarıl hem de bütün müminlerde tecelli ettiğini bilerek sayısını artır. Hangi sıkıntıda olursa olsun bir dostun herhangi bir derdinden şikâyet ettiğinde bu ayeti okumayı öner. Ve başından geçenlerden örnekler ver.
Seni can-ı Gönülden kutluyorum. Hoş geldin aramıza diyorum. Hoş geldin…
Yolun açık, Allah ve resulü yar ve yardımcın olsun…
Selam es selame

Hoşbuldummm
Hamd olsun Âlemlerin Rabbi Allah’a, Selam olsun O’nun yolcularına, yol’unda kalmaya devam etmek için çırpınanlara…

Günaydın azizim;
Güzel mektubunuzu aldım, destekleriniz ve öğrettikleriniz için, ilminizin sadakasını bu aciz evladınızla paylaştığınız için, bir kez daha can_ı gönülden teşekkürler size… Ne mutlu ki bu cazibedar fitne asrında ayakta kalmak için çırpınanlara omuz verip, Kur’an ayetlerinin ışığında ömrünüzün tecrübelerini ihtiyaç sahiplerine dağıtıyorsunuz… Bir süre önce, Sayın Abdullah Büyük Hoca’mızın hoş bir yazısına denk gelmiş idim, demişti ki: Allah ile aranızdaki ilişkinin derecesini öğrenmek istiyorsanız, sizi hangi işlerle vazifelendirdiğine, hangi işlere koşturduğuna bakınız.

Mümin olma sevdasında olanlar, Peygamber’e dönüp ’Allahın yardımı ne zaman’ . Diye sorduklarında, Rabb hemen cevap veriyor: Bilesiniz ki Allahın yardımı yakındır…

İnşaallah dediğiniz, müjdesini verdiğiniz o ayeti okuyuşumla, diğer müminlerin de güzelliklerine vesile oluyorumdur. Bu öyle müthiş bir duygu ki… Bakın.. Kalkamayacağım düşündüğüm sabah namazına dahi üç-dört saatlik uykuyla kaldıran ve üstelik yorgunluk dahi hissettirmeyen Allah, aziz ve celil rabbim, inşaallah bu tomurcuktan, bu yeşeren ağaçtan güzel meyveler devşirilmesine yardım eder, yoldaş olur da, o meyvelerden yiyen dost, sevdiklerimiz ve yarenlerimiz de bu vesile ile olumsuzlukları bertaraf ederler.

Günahlar da tersine zikirdir demişsiniz. Çok şaşırdım. Nasıl olur derken. Yine o ayet ile karşı karşıya geldim: Bizim iznimiz olmadan tek bir yaprak dahi kıpırdamaz!

Zikir konusu gerçekten islami camiada çok tartışılan bir vakıa. Bu konuda akşama yazarım size yeniden. Gerçekten şeriat ile tasavvufi ilimler arasında sıkışanların en çok tartıştığı konulardan… Mektubuma şimdilik ara verip, işe gitmek üzere hazırlanmam gerekiyor. İnşaallah akşama yeniden görüşmek dileği ile, En emin ’e Emanet olunuz.

Selam peygamberlere, Al’ine, Ashabına, Yol’unun yolcularına ve yolda kalmak için direnenlere ve dahi DİRENİŞLERİNDE SEBAT EDENLERE olsun…

Selam, dua ve dostlukla…
Saygılar efendim,
Fi’emanillah…

Tarih:14 Ekim 2009 Çarşamba 07:22:26

Yayınlanma tarihi: 5 Nis 2020, 01:14

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.