Sırrın sırrı Özün Özü – Lübbül Lüb

17.04.2017
1.167
Sırrın sırrı Özün Özü – Lübbül Lüb

Hazreti Şeyhin Fütühat-ı Mekkiyye’sinde anlatmak istediği husustan bir tanesi şudur:

Sırrın sırrı Özün Özü Lübbül Lüb

İrfan sahibi, eğer kendi özündeki gerçeği anlasaydı; belli bir itikada bağlanıp kalmazdı. Şöyle ki; Bir irfan sahibi, zatındaki varlığın mahiyetini tam manasıyla anlamış olsa, belli bir inanç içinde kısılıp kalmaz, iman çerçevesini daraltmazdı. Bir heyula gibi olur; kendisine eğiticisi tarafından hangi şekil verilirse, kabul ederdi. Cümle itikatların özüne vakıf olup, kabuğa değil öze itibar ederdi. O itikatların dışta giyindiği kisvelere takılıp kalmadan bizzat aslına ererek her yüzden gerçeği müşahede eder, arifi billâh olurdu.

‘Tecelliyatı Hüda iledir, her iki cihan;
Arif ol Hakka nazar eyle, dilediğin yandan.’

HER ŞEYDE SEN VARSIN
Ilgın-1993

Ağaçta, çiçekte, kuşta sen varsın.
İlkbaharda, yazda, kışta sen varsın.
Yediğim ekmekte, aşta sen varsın.
Senden gayrı âlemde var olan yok;
Senden gayrı gönlüme yar olan yok.

Akşamda, sabahta, tanda sen varsın.
Sokakta, otelde, handa sen varsın.
Kemikte, ilikte, kanda sen varsın.
Senden gayrı âlemde var olan yok;
Senden gayrı gönlüme yâr olan yok.

Varlıkta, yoklukta, zayda sen varsın.
Dünyada güneşte, ayda sen varsın.
Cilvede, cümbüşte, cayda sen varsın.
Senden gayrı âlemde var olan yok;
Senden gayrı gönlüme yâr olan yok.

Melekte, şeytanda, cinde sen varsın.
Bitkide, hayvanda, inde sen varsın.
Günahta, sevapta, dinde sen varsın.
Senden gayrı âlemde var olan yok;
Senden gayrı gönlüme yâr olan yok.

Sevdiğim her şeyde, nûrda sen varsın.
Yerdiğim şeylerde, nârda sen varsın.
Annede babada, yârda sen varsın.
Senden gayrı âlemde var olan yok;
Senden gayrı gönlüme yâr olan yok


Bu hal bir hadis-i şerifte şöyle anlatılır:

—Cennetlik kimseler, makamlarına kavuştukları zaman; Yüce hakk, azametini ve kibriyasını gizleyen perdeyi aralar ve:
—Ben sizin Yüceler Yücesi Rabbinizim;
Buyurur.
Bir çoğuna Hakkın bu tecellisi, olmaz iş gibi gelir; inkâr ederler.
—-Haşa ki sen bize Rab olasın !!!
Derler.
O anda tecelli üç defa değişir. Her defasında onlar, yine inkâr ederler. Sonra, Yüce Hakk onlara:
—-Rabbinize dair aranızda bir işaret var mı ?.
Diye hitap eder.
—-Evet var.
Cevabını hep bir ağızdan verirler.
Artık o andan itibaren; herkese zannı, itikadı, anlayışı nispetinde ayrı ayrı tecelli olur. Bu tecelli sonunda:
—-Sen bizim Yüceler Yücesi Rabbimizsin.
Deyip cümlesi kabul ederler.

Bu müşahede için hazreti Rasulullah şu hadisi şerifi irat etmişlerdir.

—‘’Siz Rabbinize mehtaba bakar gibi, bakıp seyre dalacaksınız.’’
……………Hal böyle iken;dünyada iken hakkı müşahede eden ehli irfan,yüce Hakkı ilk tecellide tasdik ederler.Çünkü onlar,cümle itikadı benimsemiş; her tecelliye yetenek kazanmışlardır.

DIŞARIDA ARAMA BENİ
Ilgın -1994
En uçlarda, her yaprakta ben varım;
En uç benim, yaprak benim, dal benim.
Havada, toprakta, suda ben varım;
Evvel benim, ahir benim, hâl benim.

Düşülecek her oyukta ben varım,
Üşünecek her soğukta ben varım,
Sığındığın her koğukta ben varım,
Hem düşen, üşüyen, sığınan benim.

Başlarda, yazmada al nakış benim,
Sevenler arası ilk bakış benim,
Gönülden gönüle o akış benim,
Hem yazma, hem bakan, hem akan benim.

Kulda ayıplama, karama beni,
İlaç edin sürün yarama beni,
Nefsinden dışarda arama beni,
Hem kullar, hem ilaç, her nefis benim.

Doksandokuz boncuk ile diz beni,
Üçer beşer zikir eyle gez beni,
Gece gündüz fikir eyle sez beni,
Esma benim, sıfat benim, zât benim.

‘Burda her kim görür yarin
Görecek onlardır yarın
Orada ne anlar sevgiliden
Olanlar burada körlerden.’

Hazreti kuranda şöyle buyuruldu:
” Bu alemde kör olan, öbür alemde dahi kör olur. “(17 / 72)


Bu âleme gelmekteki gayeyi şu kutsi hadis, bize anlatır.
” küntü kenzi mahfi ….. Bilinmez bir hazine idim, bilinmek istedim; alemleri yarattım “
Bu emir böyle, ancak hakkı bilmek kolay iş değildir. Ta ki kişi nefsine arif ola:
‘Nefsini bilen, Rabbini bilir’ Hadisi bu sırrı ifşa eder.

CANDAN İÇRE
Ilgın- 1994

Sûre misin, ayet misin hat mısın?
İsim misin, sıfat mısın, zat mısın?
Cahillere söylemezsin, tat mısın?
Bilmek için, hazan olup solduğum,
Candan içre, can içinde bulduğum.

Yokuş musun, düzlük müsün, çöl müsün?
Pınar mısın, ırmak mısın, göl müsün?
Sevda mısın, bülbül müsün, gül müsün?
Görmek için, hazan olup solduğum;
Candan içre, can içinde bulduğum.

Nere baksam her gördüğüm sen misin?
Ruhum musun, nefsim misin, ten misin?
Yoksa bende, ben dediğim, ben misin?
Olmak için, hazan olup solduğum;
Candan içre, can içinde bulduğum.

Meğer kula, can olan can, sen misin?
Sevenlere canan olan, sen misin?
Hem bulunan, hemi bulan, sen misin?
Bulmak için, hazan olup solduğum;
Candan içre, can içinde bulduğum


Aksi dahi böyledir. Ehli ne demek istediğimizi anlar. Bu hadis-i şerife havas ve avamdan birçokları, akılları yettiği kadar, mana vermişlerdir. Havas katında verilen manaya göre bunun yedi mertebesi vardır.aşağıda bu yedi mertebe anlatılacaktır.

KENDİNİ BİLMEK

I.
Bir kimse, kendi cisminde, cesedinde olan cüzi ruhu anlarsa;

Ki buna:
Konuşan nefis… Tabir edilir. Bu; ilk mertebedir.
Bu makama terakki adı verilir.
Vahdet ehline göre, nefis, kalp, ruh, akıl, sır hep birden, tek şeydir. Ancak değişik şekiller aldıkça, ayrı ayrı itibar edilir; farklı isimle isimlendirilir.

O konuşan nefsin cismi ve canı yoktur. Cesedin hem içinde ve hem dışında bir yönetici, tasarruf edicidir. Ne mekânı ve ne nişanı vardır. Hiç bir özel yere sahip olmadan, nereye parmak basılsa külli olarak orada vardır. Bölünme parçalanma gibi şeyler onun için düşünülemez.

Şahsın;
Elinde tutan, gözünde bakıp gören, dilinde söyleyen, ayağında yürüyen, kulağında işiten ve cümle duygu ve düşüncesinde tasarruf eden odur.

Bedende bi zatihi tümüyle mevcuttur. Bütün bedeni kuşatmış, ihata etmiş olarak, her şeyden münezzeh ve müberradır. Bedenin herhangi bir azasında eksilme olsa, kesilse, kopsa ona bir eksiklik gelmez. O merkezinde aynen var ve kaimdir. Cesedin cümlesine bir fenalık gelse, ona ne yokluk olur ne zeval. Bunu anlatmak için, hesaba gelmez manalar vardır. Kitabımızın özet olması nedeniyle bu kadarla yetiniyoruz.

CAN ÖLÜR MÜ HİÇ

Bazen makam-ı kulluk kölesi,
Bazen kâinatın efendisi.
Yeterince düşündün mü, nedir,
Ben ben deyip durduğun nefsi.

Gör ki hafıza bandı bilinç,
Yaşlıda da gençteki gibi dinç.
Külli ruh’un cüzü olan bu can,
Ceset öldü diye ölür mü hiç?

Sarayönü -1977

II.
İkinci:kişi için nefsini bilme makamı;

Kişi;ufuklara bakmalı.Yani dışına,afaka….Bütüne…Külli nefse nazar etmeli.Buna;
Aklı külli,izafi olan külli ruh ……….
Denilir. Allahu tealanın halifesidir.

Bu ruh cisim ve cisme bürünmüş değildir. Yerin ve semanın dışında dahi değildir. Bütün mevcudatı kendi nefisleriyle kuşatır; onlarda senin nefsinde bildiğin şekliyle, her nefiste tedbir ve tasarruf eder.
Onun için üstünlüğün en üstünü ile, altın en altı eşittir. Her mertebede zatı ile mevcut olur. Parçalanmaya ve bölünmeye gelmez, bütündür. Gök yıkılsa yer çökse onda herhangi bir şey eksilmez.

İşte o ruha sahip olan zat, afaka nazar ettiği zaman, bu halleri bilirse, ikinci mertebeyi anlamış demektir.

III.
Bu makama yükseliş elde eden için gerekli olan: Cüz’i tabir edilen ruhunu, bu külli ruhta, fani, yok kabul etmek suretiyle, izafi ruhta zinde ola. Yani ruhun külli ruh, aklın külli akıl olduğunu hakkal yakin olarak müşahede ede; sonra:
Cüz’i… deyimleri ata. Her şeyin bütüne ait olduğunu tam anlamıyla idrak ede.

MEĞER TÖVBE GİZLİ ŞİRKMİŞ
Ilgın- 1993

Yıpranan anı defterim, satır/ satır ibret kokar.
Alır gider bilincimi, kaderimi ummana sokar.

Satırlarda mahkum bekler, yıllarca çektiğim ahlar.
Soluk resimlere tutsak, acısı tükenmiş vahlar.

Geçmişteki hatalarım, çaresini bulur muydum.
Acıları çekmeseydim, bugünkü ben olur muydum.

Doğru-yanlış hangisidir, yaşamasam bilemezdim.
Bu yazgı benim yazgım, istesem de silemezdim.

Yaşadığım geçmiş zaman, kesin kader biliyorum.
Hak yazgımın kaleminden, son kez özür diliyorum.

Kül iradenin yanında, cüz irade n’olacakmış.
Tedbirlerde kaderdenmiş, yazılanlar olacakmış.

Hakk’ın ezel kitabında, her işi kul işler imiş.
Cüz irade dedikleri, kül iradenin cüziymiş.

Kader sırrına erince, rıza denizine yettik,
Meğer tövbe gizli şirkmiş, tövbeye de tövbe ettik.


IV.
İnsanın kendini bilmesi .

Sonra insan terakkiye yani bu makamda yükselmeye devam ede; kendi ruhunu izafi ruhta yok olmuş bula.
…………İzafi ruhu ise,cenabı Hakkın zatında mahv olmuş göre.Parçalardan ve bütünden dahi kendisini kurtarmış ola..Bütün işleri cenabı hakkın fiilinde;bütün isim ve sıfatları,hakkın isim ve sıfatlarında,ayrıca bütün zatları da hakkın zatında yok olmuş göre…
………….Bu görüşlerinde sağlam bir inanca ulaşınca,ilm-el yakin tabir edilen,tam müşahede haline erer.

Anlar ve kabul eder ki:
Âlemlerde;
____Ondan başka varlık yoktur.
____Varlık cübbesinde ondan başkası yoktur.

Manalarını da hal edinerek, tadarak yaşar anlar.
Ayrıca:
____’Bugün mülk kimin?Vahit kahhar olan Allah’ın..’’(40 /16)

Ayeti kerimesindeki manaya da anlayış peyda ettikten sonra, dışta Hakk’tan gayri şeylerin mevcut olmadığını irfan yolu ile anlar.

Evet……..
Azizim; Allah yar ve yardımcın olsun…
Anlayış nasip etsin………

Bilesin ki;
Buraya kadar dört kademeyi anlatmış olduk.
Bunlar:
a. enfüsi — iç varlık
b. afaki —- dış varlık
c. iç ve dış varlığın bir olduğunun idraki
d. Anlatılanların hepsinin, Yüce Hakkın zatında eriyip yok olması.
V. İnsanın kendini bilmesi.

……………Buraya kadar ulaşmış insan için bu makam öyle bir makamdır ki,şu ana kadar anlatılan dereceleri birleştirip,hepsini bir kabul edip, müşahede etme yeridir.Bu makama erene;
İBN’ÜL VAKİT … Denir.


VI. İnsanın kendini bilmesinin vı. Mertebesi:

Bu makamı bulan zat, her şeye ayna olur. Bu makamın yolcusu, yolunda zatından başkasını göremez. Her şeyi kendisine bağlı bulur.
Ve…..

___Cübbemin içinde Allahtan gayrı yok; İki cihanda benden başkası olabilir mi?
Der.

Yani: Her şey ona bir ayna, o her şeye bir ayna olur. Belki, ayna, aynadaki boya, yansımanın kendisi ve yansıma dahi kendisi olur. Bundan önce, İBN-ÜL VAKİT MAKAMINDA;
Allahtan gayri mevcut yok diyordu……
Bu makama erdikten sonra:
____Yalnız ‘ BEN ‘varım, der.
Şimdi buna ;
____EB’ÜL VAKİT…….Tabiri kullanılır.

( Bu makama erenlere verilen isim çoktur. İmam-ı zaman Kut bel aktap Gavs-ı Azam***VB.)
Biz bu makam için ZAT EVLİYASI ve ZAT tabirini kullanacağız.

DIŞARIDA ARAMA BENİ
Ilgın -1994

En uçlarda, her yaprakta ben varım;
En uç benim, yaprak benim, dal benim.
Havada, toprakta, suda ben varım;
Evvel benim, ahir benim, hâl benim.

Düşülecek her oyukta ben varım,
Üşünecek her soğukta ben varım,
Sığındığın her koğukta ben varım,
Hem düşen, üşüyen, sığınan benim.

Başlarda, yazmada al nakış benim,
Sevenler arası ilk bakış benim,
Gönülden gönüle o akış benim,
Hem yazma, hem bakan, hem akan benim.

Kulda ayıplama, karama beni,
İlaç edin sürün yarama beni,
Nefsinden dışarda arama beni,
Hem kullar, hem ilaç, her nefis benim.

Doksandokuz boncuk ile diz beni,
Üçer beşer zikir eyle gez beni,
Gece gündüz fikir eyle sez beni,
Esma benim, sıfat benim, zât benim.


VII. İnsanın kendisini tanımasında vıı. Makam.

Bu devrede salik, tam bir fena hali ile yokluğa karışır. Sade bir hiçliğe erer.
Bundan sonrası beka içinde bekadır. Artık onun için, hal ve makam lafı edilemez. Orada ne müşahede, ne de marifet kalır.
Buralarda olup bitenin tabir ve izahı mümkün değildir. O sırra ermemişler için orası tam bir yokluk sayılır. Anlaşılır bir makam olmadığından, anlatılmasına da ne imkan vardır ne de gereklilik. Her devirde bir kişi o makamın sahibi olur. O;Birinin Hakka yürümesi durumunda, bir alt makamdan Hakk’ın nasiplisi bir başkası geçer.
………..…Bu makam için
_________MAKAM…
Kelimesi dahi, anlatmak içindir. Zira bu makamın sahibi ne makam, ne de nişan bilir. Ancak zevk ehli tadış yoluyla anlar.
Arif bu makama erince, cem-birlik âlemine geçmiş olur. İNSAN-I KAMİL adıyla ………..Ayrılma gerekirse ilahi bir varlıkla süslenir.
Kendi hakikatini idrak eder; dolayısıyla hakkı anlar. Bundan sonra, zahirde anladığımız itikatların her hangi biriyle bağlanıp kalmaz.
O tam muhtardır.
YAPTIKLARINDAN SORUMLU DEĞİLDİR. Dilerse kendinden önceki zatın şeriatına uyar, dilerse değiştirir.
İslamiyet geldikten sonra yeni bir şeriata gerek olmadığından Kuran’a tabi olur. Eğer Kur’an-ı kerime aykırı hareket ederse nefsine hizmet etmiş olur. Kendisinden sonra gelen zat o durumu yeniden düzeltir. Bu makama gelenlerin kendi hakikatlerine irfan sağlayamayanları dahi olabilir. Ve /veya iptidalarında yapmış oldukları işler nedeniyle şeriattan sapmalar yaşanabilir. Kâmilen kendine irfanı olan zatlar isterlerse durumu yeniden rayına oturturlar.
Bu arada şeriatı Muhammediye ye temelde, özde zarar vermeyen değişimleri de Rasulullahın onayını alarak değiştirirler.
Bunlardan bir örnek vermek gerekirse, Türkiye de medeni hukukun değişmesi gösterilebilir. Ancak ileride bir başka zat gelip ben her şeyi Kuran’a uygun hale getireceğim derse o dahi mümkündür.

Anlatılmak istenen mana budur.
Bir dörtlük;

‘O olmayınca bulamadım yolu hakka
Onunla oldum Hakkla diri, buldum beka.
Kendimi, kendim yitirdim; yine bulsam kendimi,
Hep olursun, hiç edince, kendi kendini’


ARAYAN BULUR

batın idi çıktı zahire,
hikmet deryasını boylayan var mı?
İlm-i ledün öğretecek mahire,
nasıl ulaşılır soylayan var mı?

beri gel dostum aranan sensin,
gerçeği arıyorsan sen bendensin.
kaç kere üç yüz atmış beşten sonra,
benden öte ben, sen o bensin.

hikmet işi çok zor yapar görürsün,
öyle ki ölmeden önce ölürsün.
eğer ezelden nasibin var ise,
öyle ölürsün ki, suda yürürsün.

sen o kişiysen gör neler oluyor,
için dışın bütün nurla doluyor.
bu âleme O’nu bilmeye geldik,
arayanlar hakk’ı burda buluyor.

denizi taşırır çekilen çile,
sebebi pek çoktur celalde hile.
kimisi yüzüldü kimi biçildi,
evliyalardan hem enbiya bile.

sen o isen Rabbim cesaret versin,
dünya-ahireti hep terk edersin.
hacca giden karınca gibi yürür,
Muhammet yoluna can feda dersin.

bilesin sözümüz latife değil,
insanı her şeye sevk eder meyil.
kişinin içinden uyanan istek,
bazı melektendir bazısı değil.

hangisi melekten nasıl bilecek,
nasipse deryayı aşka girecek.
insanlar doğuştan hataya açık,
hak yolda kalbi o aşk eğitecek.

ham iken pişecek sonra yanacak,
hakktan tecellide nura kanacak.
enel hak burda tevhide ulaşıp,
her saniye kalben hakk’ı anacak.

gayri her dileği kabul görecek,
meleklere emri hep o verecek.
insan-ı kâmildir o bu zamanda,
rabbin emri nurdan güller derecek.

mahlûk artık ondan diler el aman,
kimileri söyler ya gavs-ı azam,
Bir adı da olmuş, kutb-el aktap,
kimi arif der, imam ez zaman.

Ilgın/1993

Artık arif olan anlar ki, gerek enfüs’te, gerekse afakta; tecelli eden tek zat, tek hakikattir.
Başkası yok.
Varlık,
tek varlık,
bir can ve bir tendir.

Gören bir /Görünen bir

‘Hakk kulundan intikamını yine kul ile alır
Bilmeyen İLM-İ LEDÜN’Ü anı kul yaptı sanır
Cümle eşya halikındır kul eliyle işlenir
Emr-i Bari olmayınca sanma bir çöp deprenir’’*****

Hakk için halka her şey söylenmiş;
Ben daha farklı ne söyleyeyim.
Gören bir görünen bir azizim;
Göstermez, göremezsen neyleyim.

Sarayönü /1986

***** imam-ı Rabbani hz.
İlm_i ledün: umuma kapalı, gizli ilim. hikmetullah.
Anı: onu
Halık.: yaratan, Allah’ın ismi
Emr-i bari:yaratandan emir
Deprenir: hareket eder.
Hikmetullah: Allah ilmi


O hem Ahat, Vahit, hem Cami un isimleriyle isimlenendir.
Bunca gürüntü bir yanılsamadır. O ne bölünme ne parçalanma kabul etmez. Zahirde görünen her şey onun tecelligahıdır. Zahire zuhurudur.

İSİM /esma

I .

Bilesin ki, azizim
Allah yar ve yardımcın olsun
İsim denilen: kelam
Vara / yoğa ad olan şeydir
Öyle ki
Fehim / varlığı isimle görür
Hayal / suretlere bürür
Vehim / yakınlaştırır
Fikir /düşündürür
Akıl bilir / hüküm yürür
Ve
Şey
İsmiyle / eşleşir
Şüpheye yer bırakmadan
Özleşir

Zatın bilincinde / söz
Var /ve yok’un yerini alır
Her halükarda
Bilinçli / bilinçsiz
Gerektikçe
Şey / ismi
İsim / şeyi çağırır

II .

İsmin kemali
Bilinmeyeni bildirmesidir
Şeyle aynileşmesidir
Böylece
Demiş olduk ki
Azizim / bi iznillahi teala / anla
O öyle bir kudrete sahiptir ki
Varı bildirmekle kalmaz
Batına dahi / bağırır
Gayrından yardım almadan
Masallardaki dev gibi
Anka gibi
Yoğu varlık mertebesine çağırır
Hatta varı yokluğa gönderen de odur
Öl demek yeter /ölür

bu yüzden / mahluk olan akıl
Halık karşısında aciz
hem /ebedi hayrette kalır
ol emriyle
batın / elle tutulur gibi çıkar da/ zahire
göz görür
çift / çift /âlemler
gümansız / külliyen yer ile yeksan
kimi celaline /kimi cemaline
halen / topyekun secdeye varır
cehennem gibi /cennet gibi
sevgi gibi/ nefret gibi
her var ve yok / nefsini
O; kadir-i mutlak
bir’’den alır.

III.

İşte
Azizim
O nedenle
Kendi hükmünce
İsim ve sıfatlarla
Bilinen
Sırf varlık olan Hakk’a
Yakin için
Allah adından başka yol yoktur

Nebiler tespihinin imamesi
Kâinatın efendisi
Muhammet s.a.v
Diliyle
Kitabullah bildirdi ki
Var ve bir olan
Allah
Var’a yok’a hükmetmiş
İblis müstesna /melekler
Halef Ademe secdetmiş

IV.

Mümküne ol de / bak
Hemen oluyor
Azizim
A canım
Aymalısın
Hakk’ı her nefisle bir saymalısın

V.

Duymalısın ey nefsim
Kur’an sana seslendi
Cennet, cehennem / sende
Bütün âleme halife sen
Duy /duy çağrıyı lütfen
Sensin muhatap dendi

Maksat sensin
Ya sin


Kainatta bulunan cümle varlığın zerresinden, en büyüğüne kadar, hepsinde HAKK ESMA VE SIFATLARIYLE TECELLİ EDER.bu tecelli herkesin itikadına,istidadına ve anlayışına ve işlediği fiillerine göre olur.Her mahalde ve her makamda bir yüz gösterir.

SENSİN İMDADIMIZ

Fırsat verdiğim kadar amel edebilirim
Sevdirdiğin kadar ancak sevebilirim
Sevdirdiğin kadar sevmek istidadımız
Sensin Allah’ım sensin imdadımız.

Fırsat ver, sıhhat ver, gayret ver bana
Seveyim, kılayım, bulayım, varayım sana
Bildirdiğin kadarını bilmek istidadımız
Sensin Allah’ım, sensin imdadımız.

Dilersen sezdirir, alim edersin kulunu,
Dilersen zatına erdirirsin yolunu.
Verdiğin kadarını almak istidadımız;
Sensin Allah’ım, sensin imdadımız.
Konya-1986


İçte ve dışta varlığını gösterebilen;her şeyde suret bulan,her akılda makul,her gönülde mana,,her kulakta işiten ve işitilen,her gözde gören ve görünen odur.Bir yüzden tecelli ettiğinde öbüründen de bakar.Bütün bunların manası,yine başta söylenen cümleye gider.Talep edenle edilenin,aşıkla maşukun,itikat edenle edilenin tek şey olduğunu bilen için mana şudur:
____Aslında, irfan sahibi itikadın tek olduğunu bilince; kendisini özel bir itikada bağlamaz.


Cüz için KÜL’ ü idrak zordur. Bunun için eğitim gerekir. Öncelikle inkâra sapmadan, bilenlerin, bildirenlerin söylediklerine inanç yoluyla kapı aralayacaksın.Kuran-ı Kerimi en derin anlamıyla öğrenip harfiyen uygulayacaksın.
Sünnetullaha sıkı sarılacak,yol yordam bilen bir rehber edineceksin.İtirazsız nefsini eğiteceksin.

Durma/sakın

I.perde

insan
insandır
bildiğinin alimi
bilmediğinin cahili

ister evliya ol ister enbiya
ya arifin / ya ulema
kül / hadsiz hudutsuz
kul / derya içinde âmâ

katre ne görür
ne alır
ne bilir / bildirir
kitaplıkta tek satır

gerçek künyem hiçlik
yokluk düştü payıma
en başından /ancak
deryayı derya anlar / anlatır

feryadım bir / tek sen
niyazım senden ulaşır
sana
ey yar
icabet sana yakışır
iltica bana

II. perde

kaldır başını / benim ben
sen’i / ben’i
bil / bir

iki yok
bildin işte
iznimle
bir den / bire gir

başka lezzet arama
yakınlığım lezzetin
aziz ol / aziz kal
ebedi olarak birle
susma / şükret /emanet sende varım
izzetim / izzetin

yansıyan cemalim / müptela ol
bayramın kutlu olsun
habibim
vuslatın mübarek ola
durma / sakın ha durma
çalış /yüz verme sağa sola
doğrusu bu ya
en çok taat yakışır kula

III.

perde

İçin / için
bir‘i iste
gönül
bire dön
canı cananda yok bil


İrfan sahibinin; kendi hakikatine arif olması, yani:
Kendi gerçeğini anlaması, özün özünü bilmesi için, saygı ile dinlemesi icap eden beş şeye ihtiyacı vardır. İrfan sahibinin olgunlaşması, ermesi için bunların bilinmesi bir zarurettir.
Bu nedenle onları da buraya sırasıyla alıyoruz ki;
Onlara;
___Hazarat-ı hamse….
Derler.
Yani beş makam…
Azizim bilmelisin ki;
Allah yar ve yardımcın olsun..
……………Allahu Teala hiçbir şekilde kayıt altına alınmaz.Zatına ve sıfatına bir son olmadığı gibi,alemlerinin dahi bir sonu yoktur.Zira alemler,isim ve sıfatların zuhur yeridir.
Zuhur eden,sonsuz olduğuna göre,zuhur yerlerinin de sonsuz olması gerekir.

____’O her an bir şendedir.’’(55 /29 )
Ayeti kerimesindeki mana icabı,hakkın tecellilerine bir sınır ve son yoktur.
O birdir,bütündür.
O’nun kudreti tam,kamil haldedir.
Bu nedenle hiçbir tecellisini tekrarlamaz.O daima yeni yeni tecelli eder.Yarattığı hiçbir varlık diğerinin aynı olamaz.Yaratmanın başladığı günden bu yana birbirine benzer hiçbir kul yaratmamış,
kuluna hiçbir şekilde iki kere ayniyle tecelli etmemiştir.
…………O’nun kudreti yüce,şanı büyüktür ve ondan başka ilah yoktur.
Hakkın tecellisi için bir son nokta,tecelli yerleri için de bir bitiş olmamakla beraber;derler ki;
___Bütün olarak on sekiz;tafsılen de on sekiz bin alem vardır.
Bu görüşü ;İbn-i Abbas hz. den rivayet edilen şu hadis-i şerife dayandırırlar.Allah ondan razı olsun.
___’’Allahu teala’nın on sekiz bin alemi vardır. Sizin şu dünyanız o alemin ancak biri sayılır.’’ Bu günün biliminin ispatları da göstermiştir ki bu bir tabirden ibarettir.Yoksa alemlerine dahi sayı ile bir sınır getirilemez.
Bütün bu alemlerini şu anlatacağımız beş mertebe gruplandıracağız

I. GAYB-I MUTLAK
II ALEM-İ CEBERUT
III: ALEMİ MELEKUT
IV: ŞÜHUD-Ü MUTLAK

VE
İNSAN-I KAMİL

I: GAYB-I MUTLAK

Bu makama:
_ Mutlak gayb,lahut alemi;hiçbir ölçüye gelmeyen,herhangi bir şekle sığmayan,hayal dahi edilemeyen,la tehayyün alemi,mutlak ama,yalnız vücut,mutlak varlık,sırf zat,kitapların anası,engin bir nokta,bilinmezlerin bilinmezi* denilmiştir..Akla kapalı alem.Anlaşılması ve anlatılması mümkün olmayan alem olarak isimlendirilmiştir.
Nitekim Kuran’ı kerimde buyurulmuştur:
____’’Gaybın anahtarları onun katında olup onları ancak O bilir.’’
Yukarıda adı geçen isimlerin tamamı yalnız bir mertebeye değişik zamanlar ve kişilerce verilen isimlerdir.
Dolayısıyla Yüce Hakk,bu makamda tam bir izzet ve her şeye karşı zenginlikle anılır.Aslında bu makamda ,isim ,şekil,sıfat ve sıfatlanan sözlerinin hiç biri bir işe yaramaz;ancak anlatabilmek için gerek duyulur.
Bu makamda Zat-ı ilahi ,her şeyden tenzih edilir soyutlanır.
Çünkü esma ve sıfatlanma,yani yaratma mertebesine henüz tenezzül etmemiştir.Bütün her şey zatta yokluğa gömülmüş haldedir.
Bunu henüz yaratılmamış gelecek olarak ta tanımlamak mümkündür.Şimdi sunacağımız ayetler de bu manayı anlatan ayetlerdir.

’’Gerçekten Allah’ın alemlere ihtiyacı yoktur.’’(3/97)
‘’İnsan üzerinden bir zaman geçmedi mi ki;o devirde insan,anılan bir şey değildi.’’(76/1 )
‘’Rabbin noksan sıfatlardan münezzehtir;vasfını tarif ettikleri her şeye karşı bir izzete sahiptir.’’(37/180 )

Hadis-i Şerifelerde ise;

___’’Allahu teala öyle bir halde idi ki,onunla beraber hiçbir şey yoktu.’’
___ ‘’Gizli bir hazine idim…’’
Bu ayet ve hadislerdeki cümleler anlattığımız makamın planını çizen ifadelerdir.
Ne olursa olsun;Yüce hakkın zatına arif olana değişen bir şey yoktur.Evvel zamanda yani ezelde ne idiyse,şu anda da öyledir.

………….Hz. Ali:
___’’Allah-ü teala ,öyle bir halde idi ki,onunla beraber olan şey yoktu.’’
Hadis-i şerifini işitince:
___ Şu anda dahi öyledir.Buyurdu.

II.

ALEM-İ CEBERUT

Bu makama:
___Ceberut alemi*,birinci taayyün*,ilk tecelli,*Hakikat-ı Muhammediye*,izafi ruh*,külli ruh*,kitab-ül mübin…
Denilir.
Ümm’ül kitapta her şey toplu görüldüğü halde,kitap’ül mübinde tafsilata geçilir.Teferruat oluşur.Ümm’ül kitap zattır.Bu makama:
__-İsimler alemi*,ayan-ı sabite*,mahiyet alemi* ve büyük berzah* da derler.

III.

ALEM-İ MELEKUT

Burası melekut alemidir.
___Misal alemi*,hayal alemi*,ikinci tehayyün*,ikinci tecelli*,Sidrei münteha*,Emir alemi*,küçük berzah ve tafsilat alemi* de denir.Başka bir ifade ile ruhlara, nefislere has olan, gizli alem demektir.

IV.

ŞÜHUD-Ü MUTLAK

Bu makama:
___ Şahadet alemi,mülk alemi,nasut alemi*
Halk alemi,his alemi,unsurlar alemi,felekler alemi,yıldızlar ve mevalit* yani doğuş,oluş alemi,denir.
Bundan murat fizik alemdir.Madenler,bitkiler ve hayvanlar alemidir.Arş-ı azimi, yani evreni de bundan sayarlar.
Cisimler aleminin tamamı bu makamdan sayılır.
Şahadet alemi dediğimiz bu alemin dışında kalan bütün alemlere topluca;Gayb alemi
,Emir Alemide, denir.
Ayrıca Gayb alemine, ahiret alemi
de, denilir.

Bu dört aleme, dört derya* tabiri dahi kullanılır.Daha çok şu dört isimle isimlendiklerini görürsün;
Alemi LAHUT,sırf zat alemi
‘’gizli bir hazine idim; bilinmek istedim ve alemleri yarattım..’’
Düsturuna göre;Zat-ı ilahi coşarak,CEBERUT alemini* yarattı.buna izafi ruh* diyenler de vardır.
Ceberut alemi coşunca da MELEKUT alemi * zuhur etmiştir.
Melekut aleminin coşmasıyla da ŞAHADET alemi* zuhura gelir.

………….Bir kişi herhangi bir şeye ol dediğinde,yani bir esmanın zikriyle,dua ile, bir şey dilediğinde, o dilek önce birinci mertebede nurlar aleminde tecelli eder.O kişi nur gören bir kişi ise okuduğu esmaların nurunu görünceye kadar zikir etti ise, o nurun gereği olan emir, melekut alemine gider.Allahu teala o iş için meleklerine emir vermiş demektir.O iş, göklerde olup bitmiştir.Şahadet alemine intikali için zatın okuduğu evkatın gerektirdiği süre içinde, fizik alemde tecelli eder.Melekler o işi insan ve hayvanatın zihnine ilham olarak bildirir.İnsan ve hayvanat bu emri ya severek ki adına teshir,dostluk denir;ya da oluşan şartların zorlamasıyla,yani cebirle yaparlar.
O iş, nur doğduğundan itibaren, kader haline gelmiştir.Allahın kaderi ya isteyerek ya da zorla, ille de yerine gelir. Ya zamanın zatının umuma ait, küll tecellisi ya da kişilerin cüz tecellileri bu minval üzere olur.Allahın ilk yaratmasından bu yana değişmeyen kaderi olduğu gibi(fizik yasalarında bir değişme olmaz.Buna tabiat diyoruz.Tabiat kanunları kıyamet gününe kadar değişmeyecektir.
Hiç bir şey yoktan var olmaz,var olan bir şey yok olmaz.Bir halden bir hale inkılap eder.)Bir de değişen kaderi vardır.Bu da, ‘her an bir şendedir’,kuralı gereğince varlıkların durumundaki değişimler,gelişimlerdir.
Kişinin dileklerinin, imkanlar aleminde karşılık bulmasıdır.

Bu mana da,
Allah için yaratmanın kolay olduğunu şu ayet-i kerime çok güzel anlatır.
___’’İşlerimizin oluşu,bir göz işareti kadar az bir zamanda;belki daha kısa bir andadır.’’ (16 / 77 )
Mucizelerle bu gerçek insanların faydalanmasına sunulmuştur.
Bu bir emirden ibarettir.
__Ol dedi ve oldu.
__İhtiyaçların için, sen de ol de, olsun.Esasen her gün her saat ol diyorsun, olup duruyor.
Marifetullah olarak isimlendirilen ilim, hangi iş için ne şekilde ol denileceğini bilmek demektir.
Yakınında bulunan birine uygun emri verirsin; yerine getirir.
Uzaktakine telefonla,yazıyla talimat verirsin ,ol denilmesini istediğin şeyin olmasını sağlayabilirsin.İnsana farklı,eşyaya farklı,hayvana farklı şekillerde emir edersin.Karşılık bulursun.
Ayrıca dua ederek bu ol emrini bütün sıfatullaha gelecek adına vermiş olursun.
Melekler Ademe secde etti demek,insanlar dua ile ne dilerlerse itirazsız yapacaklar demektir.O emir, doğru esmalarla, doğru zamanlarda,doğru hareketler, yani efaller yapmak suretiyle verilecek emirlerdir.
Bu ilime marifetullah denir.
Allah yeterince ve usulünce edilen her duayı kabul eder.
Duanın reddine sebep, o duanın şartlarına uyulmamasıdır.Veya İmkan dahilinde olmayan bir dilekte bulunulmuş demektir.Kaldı ki böyle bir dua bile ahirette karşılık bulacaktır.Çünkü ahirette her dilek yerine getirilecektir.
Gündüz vakti havanın kararmasını veya aksini istemek gibi.Kışın açık havada üşümemeyi dilemek gibi.tabiata aykırı dilekte bulunmaktan kaçınmak gerekir.Bir de zamana bağlı bir şeyi hemen istemek gibi.Hakikatte bu bile mümkündür; ancak keramet veya mucize nitelikli bu tür işlerin nasıl yapıldığını bilmek gerekir..


Bilesin ki;
azizim…
Allah sana seninle imdat etsin…
..Olup biten işlerin hiçbiri,yoktan zuhura gelmedi.Hepsi Allah tealanın,kendinden kendine, zati inkılabından ibarettir.
Yoktan oldu:
Demekten kasıt;
__Zatı, zatında saklı iken,irade ve isteği ile açığa çıktı ,demektir.
..Zira yaratılan her ne varsa ondan, O’nadır.Ne var yok olur,ne yok var.Hepsi bir inkılaptan ibarettir.
.Gördüğün görmediğin,ezelde olup bitenler ve gelecekte olacaklar, hepsi bir nurdan ibarettir.Her tecellisinde bir yeni şekil alır.Arifler katında, önce ne ise, şimdi de odur.
…………Anlatılan alemlerin cümlesi,bir nur denizidir;sürekli dalgalanır.Yeni yeni tecelliler meydana getirir.
__’O her an bir şan alır.’’(55/ 29 )
Düsturuna göre,o ilahi dalga zattan gelir,yine zata gider.
__’’İşlerin hepsi ona döner.’’( 11/ 123 )
__’’Allah yerin ve semaların nurudur.İnananları karanlıklardan aydınlığa çıkarır.’’( 24/ 35 )
Ayeti kerimelerdeki mana maksadı anlatmaya yeterlidir.

Bir hadisi kutsi;
Resulü kibriya efendimiz anlatıyor;
__Bir seferinde Hz.Cebraile sordum:Ya kardeşim Cebrail;bu getirdiğin haberleri nereden alıyorsun.
___Bir yeşil nur perdesinin önünden alıyorum ya Resulullah.
___Perdenin arkasında kim var.
___Bana o perdeyi aralamak yasak ya Resul………..
___Ben sana izin veriyorum.Bir daha ki sefere bak bakalım;dedim.
Cebrail sonraki gelişinde,hayret halinde;
___Alan da veren de sizsiniz ya Rasulullah,dedi.
Emir zattan sıfata,tecelli zattan zatadır.Ne ekersen onu biçersin.Her yapılan dua zata döner.Zatta inkılabı yaptıktan sonra sıfata geçer.

‘’Mutlak varlık denizinde çıkınca dalga;
Gizli,açık;ENEL HAKK sırrın söyler halka.’’

Ahh azizim,
Allah sana, hakikatini sezmeyi nasip etsin..
İşte bu hakikat denizinin dalgalarına;
__Masiva* .
Denir.
Derya* için de;
__Ezeli ve ebedi varlık…
Denilmiş;
Dalgalar için ise;
__Halk*;
sonradan zahire zuhur eden tecellilere kelimeler,olaylar,hadiseler, denilmiştir.
Evvel,hal ve ahir varlık, O yüce haktır.
Bütün varlık;
Zatından sıfatına tecellisidir.
Zatı sıfatında gizlidir.Bütün mevcut şeyler,mutlak zatın zahire zuhurundan ibarettir.Sıfata zat olan tecelli, bir an kesilse,o anda her şey yokluğa gömülür.

‘’Bilesin ki
Allah (cc)
yar ve yardımcın olsun
sıfat ve isimleriyle bilinir
zatı ,bir emirden ibarettir

huzurunda divan dur / eğil
isim ve sıfatlar O’na dayanır
ancak / özdedir
vücut olarak değil

herhangi bir şeyin
varlığıyla dayandığı zat
isim ya da sıfattaki / özdür
özün sıfattan talebi / akıl edip bulsun
zat tabirini kabul eden şey
isterse var / mevcut
ister / Anka olsun’’…

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.