Mü’minün 23…30. ayet yorumu

26.01.2019
229
Mü’minün 23…30. ayet yorumu

 

Mü’minün 23…30. ayet yorumu

Euzu billahi mineşşeydanirraciym bismillahirrahmanirrahiym. Eşhedu en la ilahe illallah ve eşhedu enne muhammeden abduhu ve rasuluhu. Selam es selame Ali Hocam.

Mu’minun suresi 19-38 ayetleri için ismim açıklanmıştı. 22. Ayet ve devamı hakkında rabbimizin izniyle bir şeyler söylemek isterim. Nefsimden bir şey katmaktan alemlerin rabbime sığınırım, rabbim utandırmasın.

Ayetleri bir anlamda celal-cemal perdesinden inceleyerek “yalnızca teklik bilinci için çalışacağız” emri gereği meseleyi biraz buraya çekeceğim. Söz konusu ayetler tamamen bir iç çekişmeden ibaret. Sevgi de kavga da O’ndan O’na değil mi?

22 -…. hem gemiye yüklenirsiniz.

23 – And olsun biz, Nûh’u kavmine gönderdik. “Ey kavmim dedi, Allah’a kulluk edin. O’ndan başka tanrınız yoktur. Hâlâ sakınmaz mısınız?”

24 – Bunun üzerine, kavminin içinden kâfir kodaman topluluğu “Bu, dediler, tıpkı sizin gibi bir beşer olmaktan başka bir şey değildir. Size üstün ve hakim olmak istiyor. Eğer Allah (peygamber göndermek) isteseydi, muhakkak ki bir melek gönderirdi. Biz geçmişteki atalarımızdan böyle bir şey duymadık.”

25 – “Bu, yalnızca kendisinde delilik bulunan bir kimsedir. Öyle ise, bir süreye kadar ona katlanıp (durumu) gözetleyin bakalım.”

Hocam bir yazınızda rüya yorumlarken “gemi şeriattır” demiştiniz. Bu yazıda şeriat kavramını “tevhid bilincine ulaşmak için, alemlerde yalnız O’nun olduğuna, başka bir mevcudiyetin olmadığına; gördüğümüz, duyduğumuz, hissettiğimiz her şeyin O olduğuna iman etmek için gerekli kurallar manzumesi” olarak yorumlayıp öyle değerlendireceğiz. Bununla beraber Nuh’u “insan”, “kavim”i ise insanı insan yapan her şey (akıl, kalp, el, ayak, nefs, celali, cemali, kemali nur…); kavmin içindeki “kafir kodaman topluluğu”nu (veya seçkinleri) ise bizde doğal olarak var olan celalin en seçkini yani nefs olarak değerlendireceğiz. Bunun sebebi ise nefsin(cüz’akıl ile) arzularıyla cemalin (küll aklın) arzularının(doğrularının) zıtlaşmasıdır.

Buna göre ayetleri şöyle okuyabiliriz:

22- “… Hem gösterdiğim kurallara layıkıyla uyarak, çizdiğim sınırlar dahilinde bildiklerinizle amel ederseniz benden başka bir varlığın olmadığını idrak edersiniz”

 

Mü’minün 23…30.ayet yorumu

Nurullah te…

23- “And olsun biz, İnsan’ı kendisine gönderdik. İnsan, “Ey ben dedi, Allah’tan başka bir şey olmadığını anla. O’ndan başka bir şey yoktur. Hala anlamaz mısın?

24- “Bunun üzerine nefs varlık iddiasında bulunarak (aklına, kalbine, eline, ayağına hitapla) “Bu insan kendisinin var olmadığını iddia etmekte fakat o da bizim gibi bir varlıktır. Eğer Allah isteseydi bizi hemen ikna etmek için daha çok şaşıracağımız bir şey söyletirdi. Bizim elimiz ayağımız, burnumuz gözümüz vardır. İşimiz, evimiz, arabamız, yemeğimiz vardır. Bunların var olmadığını söylemek ne kadar mantıklıdır? Hem bakın madem yok olduğumuz iddia ediliyor, öyleyse neden kötü söze inciniriz, elimiz kesildiğinde canımız yanar? Eğer bu gerçek olsaydı bilimsel olarak ispatlanırdı (Biz geçmişteki atalarımızdan böyle bir şey duymadık).

25- Bu sözler aklı maaşın idrakini aştığı için nefs: “Bu insan delirmiştir. Öyle ise en büyük zaafiyetini öğrenene ve en zayıf anını bulana kadar ona katlanıp gözetleyin bakalım.”

——————————

26 – Nuh: “Rabbim! dedi, beni yalana çıkarmalarına karşı bana yardım et!”

26 – İnsan: “Rabbim! Dedi. Celalinden cemaline sığınırım. Sen olmadan nefsimle mücadele edemem, beni nefsimle bir an dahi baş başa bırakma!”

27 – Bunun üzerine ona şöyle vahyettik: Bizim nezaretimiz altında ve vahyimizle gemiyi yap. Bizim emrimiz gelip de tandır kaynayınca, her cinsten eşler halinde iki tane ve bir de içlerinden, daha önce kendisi aleyhinde hüküm verilmiş olanların dışındaki aileni gemiye al. Zulmetmiş olanlar konusunda bana hiç yalvarma! Zira onlar kesinlikle boğulacaklardır!

27 – Bunun üzerine insana şöyle vahyettik: Tevhidi idrak etmen için rehberinin gözetimi altında sana bildireceklerimizi iyi anla. Vakti gelip de kalbin benim aşkımla yanıp tutuşunca, bugüne kadar seni sen yapan yani onlar sayesinde nefsinin acziyetini ve yokluğunu kavrayıp tek failin ve tek mevcudun ben olduğumu fark ettiren tüm imtihanlarını; sevgilerini nefretlerini, öfkeni ve sükûnetini, kavuşmalarını ve ayrılmalarını sakın unutma. Hepsi benden banaydı. Ancak aramıza perde olup seni aşağı çeken sana zulmeden dünyalık sevgilerin için sakın bana yalvarma! Zira sen istemesen de onu senden alacağım!”

Bu noktada Nuh aleyhisselam’ın oğluna yakarışını hatırlamak icap eder.

Hud Suresi 42: “Nuh, ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna, “Yavrucuğum, bizimle beraber sen de bin, inkârcılarla birlikte olma” diye seslendi.”

Burada oğul, Nuh’un yani insanın dünyalığıdır. Çok sevildiği için kopmak gerektiğinin bilincine varmak zaman alır. Allah’ın o çok sevilen dünyalıktan razı olmadığına ikna olmak insana zor gelir. Bu dünyalık mal mülk olabilir, makam mevki olabilir veya sevgili olabilir. Eğer Allah’ın razı olmadığı veya tevhide engel bir sevgi ise bu, elimizden gidecektir ve yalvarıp yakarmak çare olmayacaktır. İsteyerek veya cebren bizi kendisine yaklaştıran Allah’a hamd olsun ve bizi daima cemalini kemalini isteyenlerden eylesin.

28 – Sen, yanındakilerle beraber gemiye yerleştiğinde: “Bizi zalimler topluluğundan kurtaran Allah’a hamdolsun” de.

28 – Sen, bütün yaşanmışlıklarınla beraber bana yaklaşman için koyduğum kurallara ve verdiğim emirlere hakkıyla uyduğunda: “Bizde var olup da razı olmadığın her ne var ise bizden alıp kendine yaklaştırdığın için Allah’a hamd olsun” de.

29 – Ve de ki: “Rabbim! Beni mübarek bir yere indir. Sen, konuklatanların en hayırlısısın.”

29 – Ve de ki: “Rabbim! Koyduğun kurallara ve verdiğin emirlere uydum. Beni bilinç olarak en mübarek yere, birliğine ulaştır. Bu kalp senin evin, sen konuklatanların en hayırlısısın.”

30 – Şüphesiz bunda sizin için birtakım ibretler vardır. Çünkü biz, kullarımızı böyle denemişizdir.

(Rabbim tüm imtihanlardan alnımızın akıyla çıkmamızı nasip etsin)

Ayetlerin bu kısmı zannımca Allah’a yolculuğu anlatmaktaydı. Bundan sonraki kısım ise Allah’ta yolculuğu anlatmakta. Hatta hususi olarak tevhid sağladıktan sonra hizmet etmek için tekrar dünyaya dönebilmenin mümkün atının tartışıldığını söylesek herhalde yanılmış olmayız. Yazıyı çok uzun tutmamak için bundan sonraki her ayeti buraya almayacağım, okuyuculardan ayrı bir yerden açıp bakmalarını rica edeceğim. Zaten yukarıdaki insan-nefs diyaloğunun (esasında monolog) aynısı devam etmekte. Yalnızca şu farklılıkları belirtmek isterim: 24. Ayetteki “kafir kodaman topluluğu” 33. Ayette “kâfir olup ahirete ulaşmayı yalanlayan ve dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz kodaman güruh” olarak değişmiştir.

Bununla beraber 35. Ayette nefs, “Size, öldüğünüz, toprak ve kemik yığını haline geldiğinizde, mutlak surette sizin (tekrar) meydana çıkarılacağınızı mı vaad ediyor?” demektedir.

Bu hususa ilişkin olarak şunları söylemek icap eder: Allah seçtiği kulunu kendine yaklaştırır ve kendinde eritir. Aslında her şeyin kendisi olduğu bilincine ulaştırır. Önceden belki “hayvandan daha aşağı” mertebede olan nefs de refaha, rahatlığa erdirilmiştir. Ancak celal hiçbir zaman durmayacaktır, o halde dahi insanın delirmesini yahut ölmesini uygun görecektir ki dünyaya dönüp hizmetine devam edemesin. Veya rehavete kapılmasını isteyecektir ki ayağını kaydırsın. Bu teklik bilincine erdikten sonra nefs insana, bulunduğu halin son basamak olduğunu, orada rahat edeceğini, orada kalması gerektiğini veya daha ötesini olmadığını telkin edecektir ki “tekrar diriltileceğinizi mi vaad ediyor?” denilerek kanaatimce bu durum kast edilmektedir. 

Savaş hiçbir zaman bitmeyecek, celal hiçbir zaman durmayacaktır. Yükseldikçe, her imtihandan çıktıkça yeni zıtlıklar hasıl olacak. Nur-u tevhide ulaştıktan sonra dünyaya hizmete dönenler için celal yine var. Devamındaki ayetler bu çekişmenin bitmeyeceğini bize göstermekte. “İlm-i hilaf ü cedel düzeniyle hayat”, işte böyle sürüklüyor kendini.

Son olarak malumunuz üzere Nuh as kavmine beddua etmesiyle bilinir. Yalnızca beddua açısından bakarak bu ayetlerin muhatabı olduğunu hisseden kişilerin hayatlarını gözden geçirmelerini belki haddim olmayarak tavsiye ederim. Bu yazıyı hazırladığım süreçte biraz da bu konuya yoğunlaştım. Önceki hayatımı hatırlamaya çalışarak nefsime beddua etmiş olup olmayacağımı düşündüm. Net bir şey hatırlamıyorum bedduaya yönelik ancak ben kendimi hiç sevmezdim. Yıllarca çok çeşitli buhranlar yaşadım iç kavgalarımla. Bu süreçte nefsimin ıslahı için cemal yerine celalden yardım dilemiş olabilirim. Mevcut tövbelerimize ek olarak buna da ayrıca tövbe etmem gerektiğini düşünüyorum. Ancak hala kendimi sevmeyi becerebilmiş değilim. Bu yolda olan biri için ne kadar yanlış değil mi? Her kişiyi her nesneyi rab bilerek düşünmeye yaşamaya aklımı buna alıştırmaya çalışıyorum birkaç haftadır. Kendimi gözden kaçırmışım. Herkes gemisine bindi, bazılarının denizleri dalgalı bazılarının sakin. Rabbim hepimizin önünden bütün engelleri bir bir kaldırsın. Sevmediğimiz hiçbir şey hiçbir kimse kalmasın bu yolda. “Sevgi Yolu’nun neden sevgi yolu olduğunun cevabı da burada sanırım. Rabbim hepimizi cemal/kemaliyle kendine yakınlaştırsın.

Selam es selame…

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.