Âlemlerin aslı hayaldir
Âlemlerin aslı hayaldir
O, kendine göre vardır, hareket eder, konuşur, anlatır…
Kendisinden açığa çıkanlar, başkalarınca görülür algılanır…
Ama o hologram insan, varlığını her an kendisini projekte edenden alır!
Projekte eden gönderimini bir an kesse, o hologram insan “yok” olur!(“Âlemler nazar-ı ilâhî ile kaîmdir” uyarısını hatırlayın.)
İşte “çok boyutlu tek kare resim” olan âlem içre âlemler,
tümüyle bir “holografik gerçeklik”tir!“holografik gerçeklik” olan âlemlerin varlığı!
İlmiyle, ilmini, ilminde seyredenin seyri sonucudur.
“Âlemler vehim nûrundan yaratılmıştır!..”,
“Âlemlerin aslı hayaldir!..”,
“Anka bir kuşun adıdır ki adı vardır, varlığı “yok”!..”,
“Varlık hayaldir, vehmedenden kaynaklanan!..”
ve bunun gibi
Geçmişte Hakikat ehlinden açığa çıkmış tespitler acaba neye işaret ediyordu dersiniz?
“Kişi ne için yaratılmışsa ona o kolaylaştırılır…
Bu nedenle herkes kolaylıkla başaracaktır ne için yaratılmışsa onu…” uyarısı sadece insanları mı anlatıyor;
yoksa “çok boyutlu tek kare resim” olan evren içre evrenlerdeki figürlerin her birinin “NOKTA”dan projekte olan doğrultusunu mu?
De ki: “Herkes yaratılış programı (fıtratı – şâkılesi) doğrultusunda fiiller ortaya koyar!
İşte bu yüzden (Fâtır’ınız olan) Rabbiniz yol itibarıyla kimin hakikat yolunda olduğunu en iyi bilendir!” (17.İsra’: 84)
Arzda (bedeninizde – dış dünyanızda) ve nefslerinizde (iç dünyanızda) size isâbet eden hiçbir musîbet yoktur ki,
bizim onu yaratmamızdan önce, bir kitapta (ilim boyutunda oluşmuş) olmasın!
Muhakkak ki bu Allâh için çok kolaydır! (57.Hadiyd: 22)
(Bunu bildiriyoruz) ki elinizden kaçana üzülmeyesiniz ve size verdiği ile de sevinip şımarmayasınız!
Allâh çok övünen kibirli hiçbir kimseyi sevmez (57.Hadiyd: 23)
“Hâlbuki sizi de yaptıklarınızı da Allâh yaratmıştır!” (37.Sâffât: 96)
Allâh dilemedikçe siz dileyemezsiniz! Muhakkak ki Allâh ‘Aliym Hakiym’dir. (76.İnsan: 30)
Dikkat edelim…
Tüm bu açıklama ve uyarılar,
bize göre bir anlatımla, ilmini, ilmiyle seyrin, oluşma aşamalarını açıklamak içindir.
“Kendinden gayrı olmadığına şehâdet eden ‘Kendisi’dir”;
lâkin gafletle zâhir kıldığında, sanır ki o, kendisi şehâdet etmektedir!
Oysa şehâdet edebilende bunu açığa çıkartan “EŞ ŞEHİYD”dir!
“Yıllardır ben Hakk’ı zikrettiğimi sandım,
oysa gördüm ki zikreden kendisiymiş kendini!” diyeni hatırlayalım.
“EZEL”in “DATA”dır!..
“EBED”in “DATA”!..
“El Ezel” ya da diğer isimlerin işareti,
zaman ve mekânsallığa değil,
boyutsallığa işaret eder.
“Her şey, O’ndan gelir boyutsallık içinden ve O’na döner”!
Her “AN” gerçekleşir bu olay, SEYREDEN indînde!
Ki bu da bir bakıştır yalnızca!
Gerçekte, zaman-mekân ve dahi boyutsallığın olmadığını hatırlayalım.
“AN”,
yok’u var’a dönüştürerek hayata çıkarır, bir sonraki anda yeniden dönüştürür, bir başka yaşama (öldürür ve yaratır, halden hale) dönüştürür… !“RAHMÂN”dır “DATA”;
Esmâ’yı (isimlerin işaret ettiği tüm özellikleri) kendisinde cem etmiştir…
“El VÂHİD” isimlerin işaret ettiği özelliklerin TEK’teki varlığına işaret ederken;
“Er RAHMÂN”, TEK’teki sayısız özellikler mevcudiyetine işaret eder.“RAHIYM”dir “DATA”;
her an açığa çıkartır (yaratır)“rahminden”,
“kalem”le yazılmış “çok boyutlu tek kare resmi”!
Tek bir sistem (Sünnetullâh), tümü kavrar makrodan mikroya!
“DATA”, ilmiyle,
“çok boyutlu tek kare resim” içindeki her bir âleme
“VÜCUD” verir.
“RABB-ül âlemîn”dir;
“FÂTIR”dır,
“BÂRİ”dir,
“BEDİY”dir.
“DATA”;
âlemlerdeki her bir birimi, açığa çıkarış (irsâl) amacına göre mükemmellik biçimde,
kendine özgü programla yaratarak kulluklarını devam ettirir.
El ilah, tek kudret sahibi olan “Allâh” ismi ile (sanki) kendini kendine tanıtmış;
kendini kendinde seyretmiştir!
Kendinde, kendini seyr için,
“Allâh” ismi altında çeşitli isim ve vasıflarla kendini tavsif etmiş,
o tavsifte kendisini bulmayı-bilmeyi-bildirmeyi istemiş;
ve o tavsifte kendisini bulduğu anda da demiştir ki:
Kim (bu imanı, hakikati yaşamak için) hırs – azim ile çalışırsa,
yalnızca kendi benliği için bu savaşı (Cihadı Ekber – büyük savaş)! vermiş olur.
Muhakkak ki Allâh,
âlemlerden Ğaniyy’dir
(“HÛ”viyeti {ZÂT’ı} itibarıyla,
Esmâ’ sında açığa çıkanlarla kayıtlanmaktan
veya onlarla sınırlı tanımlanmaktan münezzehtir)!
(29.Ankebût: 6)
Öyle ise;
Ezelde ve ebedde, her daim “BÂKÎ olan ALLÂH’tır!”
Bütün âlemler,
fâni,
“yok”tan var olmuş ve “yok”luğa gidici olan,
denizin üstündeki dalgalar gibidir!..
Denizde, denizin suyundan dalgalar oluşur ve sonra tekrar denize döner…
Dalgaların bağımsız varlığı, görenin gözünde, hayalinde, zannındadır!
Dalga, fâni; deniz ise Bâkî gibidir!..
******
Ayıbı ayıplamak / NE AYIP
Bazı şeyleri değiştirmek
Gönlümce biçimlendirmek istedim de
Yeniden
Uyardı uyaran, incitmeden
“Ay dost, lütfen
Olmaz öyle şey, deme
En olmaza bile
Aklının reddettiğini gönlüne sor
Unutma
Kadir-i mutlak kayıt altına alınmaz
Duymadın mı olmaz olmaz”
Dondum kaldım öylece, şaşkın
Tek bir zerreyi bile değiştirmeden
Yeniden baktım
İçten dışa, baştan sona
Gördüm ki onbirinci boyuttan
Her yapı, her canlı, her oluşum
Varlar ve yoklar
Her doğum ve ölüm olağanüstüydü
Mükemmeldi
Her şey, öylesine gerekli, öylesine ki
Vazgeçilmez
Olmazsa olmaz
Sonraları için, var ve yok, olduğu gibi kaldı
“Eser müessire delildir”
Elbette elbette
Ya ilâhi
Sözüne söz katmadım
Hem utandım evvelimden, isteklerimden
Yerindim cehaletimden
Ayıbı ayıplamak-meğer- ne ayıp
Bilmem gerekirdi
Kesinkes
Sen abes yaratmadın
Arınabilse gönüller kinden, nefretten
Beyinler kör cehaletten
Gecede gündüzde, aralıksız
Dört mevsim gün beyazı, yediveren
Atlas kefen giyinir de-yaşarken-insan
Olurmuş insan
Sırf sevgiden
Sorularla cevapları yokluğa karışırmış
Evren çapınca
Mecmuâl Bahreyn-yani
İki deniz bir olurmuş-sakin
Öyle ki var ve yok aynı şey
Neyse o
Ol denilmeden ilkin
Lâ mekânda donmuşken zaman
Varlığın külliyen rahmet olduğu
Sevgiliyle bir olunan yerde
Söze şiire ne gerek
Farkı yoksa-yaşarken
Dünyanın âhiretten
Cehennemin cennetten
Ezeli ve ebedi
İnd-i ilâhide olmadığı gibi
Maksat hâsıl olmuşsa
Söyle, can dost söyle
Şıha ne
Mire ne gerek
Söze ne
Şiire ne gerek
Söze şiire ne gerek
Hacı Ali Bayram
Ilgın-1995