ÖLÜM NEDİR, HOCAM

03.07.2020
602
ÖLÜM NEDİR, HOCAM

ÖLÜM NEDİR, HOCAM

Öğrencileri İmam’ı Gazâli Hazretlerine:

“Hocam! Ölüm nedir? Bize özel olarak anlatır mısın?” demişler.

Velâyet nûru ile ölümünün çok yakın olduğunu gören İmam’ı Gazâli Hazretleri “Men lem yezuk, lem ya’rif” yani:

– “Tatmayan bilmez ki! Önce kendim tadayım, sonra size anlatırım” demiş.

Öğrencileri:

“Aman hocam! Öldükten sonra sizinle nasıl bağlantı kurarız” dediklerinde gülümseyerek, yalnızca “İnşâAllah” diye cevap vermiş.

Gerçekten aradan çok geçmeden İmam’ı Gazâli Hazretleri ölümü tatmış ve öldüğü gece öğrencilerinin rüyâlarına gelerek:

“Allah dostları sözünü tutar. İşte, bugün ölümü tattım ve sözümü tutmak için rüyânıza geldim” demiş. “Abdestimi tazeleyip, sabah namazını kıldıktan sonra, yalnızca odama çekildim ve ölüm meleğini beklemeğe başladım.

Lâilahe illallah diye zikir ederken, bir anda odamı nur kapladı ve bütün hücrelerim nur oldu. Başımı kaldırıp yukarı baktım. O Nur’un etkisi ile evimin tavanı cam gibi şeffaf olmuştu.

Yattığım yerden yedi kat gökleri, melekleri, Cennet’i gördüm ve Cennet’teki bir melek bana, ya imam! İşte köşklerin, işte makamın diye Cennet’teki yerimi gösterdi. Cennet’e bakarken, sevgili Rabbim’ in İrci’ıy ilâ Rabbik (Rabbine dön) hitabını duydum. O anda ruhum Allah aşkı ile cezbeye gelip, beden kafesinden fırladı ve ben kendimi başka âlemlerde buldum.

Tekrar dünyaya döndüğümde, evimin çevresinde aşırı bir kalabalık gördüm. Onlara, ne var? Ne oldu? Niçin toplandınız? diye ısrarla sorduğum halde hiçbiri ne yüzüme baktı ne de bana bir cevap verdi. İçeri girdim, hanımım ağlıyordu. Ona da aynı şeyleri sordum ama o da cevap vermeyince, az önce yatmakta olduğum odama girdim ve yerde yatan bedenimi görünce, hem öldüğümü, hem de insanların niçin benimle konuşmadığını anladım”.

Bazı öğrencileri:

“Hocam, yerde yatan bedenimi görünce öldüğümü anladım diyorsun. Peki sen başka, bedenin başka bir şey mi?”

İmam-ı Gazâli Hazretleri gülümseyerek:

“İnsanın aslı, özü, gerçek ve kalıcı kişiliği Ruh‘ tur. Ruhsuz beden, kesilen kol, bacak gibi cansız bilinçsiz et, kemik yığınıdır”.

Yine bazı öğrencileri:

“Hocam, o daracık, karanlık kabirde Kıyâmete kadar nasıl yatacaksın?”

– “Ah yavrum!” demiş. “Eğer kabirler dışarıdan göründüğü gibi dar, karanlık ve sıkıcı olsaydı, Allah dostları birer zindan mahkûmu gibi oraya atılır mıydı? Ana karnına göre dünya ne kadar geniş, güzel ve aydınlık ise, dünyaya göre kabirlerimiz de çok daha geniş, güzel ve aydınlık” demiş ve sonra:

“Yakınlarım beni kabrimde bekliyor” diye ayrılıp gitmiş.

Allah’ü teâlâ rahmet eylesin, bizleri de şefaatine nail eylesin inşaAllah.

ÖLÜM GERÇEĞİ

Ölüm sonrasından söz edilince,

Ahiret azabından kork denilince,

Bazı yufka akıllılar derler ki;

“Gidip gören mi var ne belli,

Hani iddianızın delili.”?

Aklı başında olanları etkilemez belki.

Böyle saçma bir mantık, gülünç iddialar.

Ya çocukların, şu zayıf insanların imanı.

Onlara yazık oluyor, iğfal ediliyorlar.

Ölüm gerçeğini şüpheye yer bırakmadan.

Öğrenip, insanlara anlatmak isterdim.

Çocuk beynimle gözlerine sokarcasına.

İşte ölümün gerçeği diyebilsem derdim.

Henüz on yaşıma bile basmamıştım.

Sözde büyüklerim, şaka ile karışık;

İmanımı bozmak istemişlerdi.

Benim yanımda birbirlerine,

Hani ahiretin delili demişlerdi.

Kim gidip görmüşte anlatmışmış…

Belki doğruymuş, belki yalanmış…

Ahirete olan inancımı yitirmemiştim ya,

O şakayla içime çürük atmışlardı.

Huzur içindeki ruhumu yaralamış,

Tatlı aşıma acı katmışlardı.

RABBİM; gerçeğini göstersen demiştim.

Nasıl olacağını ise bilememiştim.

Aradan uzun zaman geçmişti.

Yaşım yirmi üçlere ermişti.

“Uyku bir bakıma ölümdür.”

Mealindeki hadisi öğrendim.

Merakımı büyük ölçüde yendim.

Doğru ya…

Uykuda insan gerçekten ölüydü…

Beden yaşıyordu ya bilinç gömülüydü…

Uyudukça dünyadan bi haberdi,

Yalnız ve yalnız Rabbiyle beraberdi.

Ölümü anlamıştım bu haber bana yetti.

Ölünce, öleceğini zannetmek gafletti.

Rüyalar en güzel delildi ahirete,

Kiminde cehenneme, kiminde cennete.

Bir gün Cuma namazını huşu ile kılmıştım.

Şeytanların her türünden Hakk’a sığınmıştım.

RABBİM o gece çok güzel bir rüya bahşetti.

Ölüm ötesini kabir hayatını vahy’etti.

Ölmüştüm, yıkamışlardı, kefenlenmiştim.

Musalla taşındaydım, sanki dinlenmiştim.

Namazımı kılıyorlardı, kırk elli kişi.

Hepsi de erkekti, içlerinde yoktu dişi.

Tabutumun içinden onlara bakıyordum;

Allah, Allah. İllallah

Ölüm denilen şey bu muymuş?

Ölmemiştim ki dünyada gibi yaşıyordum.

Hem çevremi görüp durmadayım…

Hem her söylenileni duymadayım.

Üstelik bütün bedenim göz olmuş…

Hem önümü görüyorum, hem ardımı;

Hem üst yanımı, hem altımı.

Dilersem cesedimle oluyorum,

Dilersem göğü boyluyorum.

Aldılar naşımı, kabrime koştular.

Ardım sıra olur olmaz konuştular.

Mezarımı biraz daha oydular.

Usulca kara kabrime koydular.

Şimdi ancak kabrin açık yerinden görüyordum.

Hepsinin seslerini tam olarak duyuyordum.

Biri bir avuç toprak alıp üzerime attı.

O bir avuçla, dünya ışığını bana kapattı.

Artık zifiri karanlıktaydım ama diriydim.

Bilinçliydim, nerede olduğunu bilen biriydim.

Üstüme toprak atanları seslerinden biliyordum.

Rabbimden gani gani rahmet diliyordum.

Beni gömüyorlardı, ben onları duyuyordum.

Yaşıyordum işte, ne ölmüştüm ne uyuyordum.

Oturup başucuma Kur-an okudular.

Hüküm Allah’ın, hüküm Allah’ın deyip durdular.

Usul usul uzaklaşıp gitti her biri,

Sınıra kadar işitildi ayak sesleri.

En arda kalan, duvarı atlayıp çıktı.

Artık arkadaşım, zifiri karanlıkta yalnızlıktı.

Az sonra, mezarımı altı yöne genişler gördüm;

Rabbime şükür, gümüşi renkte nura gömüldüm.

Her yan pür nur, nasıl oldu anlamadım.

Işığın kaynağı nerede aradım bulamadım.

Bembeyazdı, florasan ışığına benziyordu…

Ruhuma anlatılmaz hazlar veriyordu…

Birden, dört duvardan açıldı, dört kapı,

Dört er kişi bana doğru geldiler…

Her birinin ellerinde siniler…

Sinilerde dolu, dolu yemek kabı.

“Hoş geldin komşu, sefa geldin.

Ölüm nasıl bir şey işte bildin.

Kadrini bilerek, şükrünü eda et.

Rahiym Allah’ın lütfuna erdin.

Bu tecelli bir dileğin sonucu,

Ölümün gerçeğini keşif idi;

Dünya ile henüz işin bitmedi.

Vakti gelince aynen böyle ölürsün…

Yaşadıklarını aynen burda görürsün

Eşim:

uyan bey,

sabah vakti, dedi.

Seherde inliyordu ezan-ı Muhammedi.

Haydin namaza,

haydin namaza.

Haydin kurtuluşa,

haydin kurtuluşa.

Namaz uykudan hayırlıdır.

Allah uludur,

Allah uludur.

Muhammet onun resulü ve kuludur.

Hacı Ali Bayram. Ilgın -1993

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

  1. Can hocama dedi ki:

    ????????