Kuss Bin Saide, Efendimizin Peygamberliğini Haber Veriyor
Kuss Bin Saide, Efendimizin Peygamberliğini Haber Veriyor
Kainatın Efendisine peygamberlik vazifesinin verilmesinden birkaç yıl önceydi. Arabın Cahiliyye Devrinde iki meşhur panayırından biri olan Hicaz`daki “Suk-ı Ukaz”, renk renk yüzlerce insanla dolup taşmıştı. İçlerinde pek çok Arap beliğleri de vardı. Bu sırada kızıl tüylü bir deve üstünde yüz yaşını aşmış bir pir-i fani peydahlandı. Gözleri çukura kaçmış, yaşlılıktan iki büklüm olmuş, fakat ruhu aydınlık bu süvari, İyad kabilesinin büyüğü Kuss b. Saide idi.
Cenab-ı Hakkın varlık ve birliğine, haşir ve neşre inanan Kuss, Arapların şairi, hatibi ve hakimi idi. Fesahatı ile dillere destan olmuş bu zat, dikkat kesilmiş ve derin sükuta dalmış yüzlerce insana beligane şöyle hitap ediyordu: “Ey insanlar! Geliniz, dinleyiniz, belleyiniz! İbret alınız! Yaşayan ölür, ölen fena bulur. Olacak neyse olur. Yağmur yağar, otlar biter; çocuklar doğar, annelerinin ve babalarının yerini alır. Derken hepsi ölüp gider.
Hâdiselerin ardı arası kesilmez. Hepsi birbirini kovalar. Kulak tutunuz, dikkat kesiliniz; gökte haber, yerde ibret alınacak şeyler var. Yeryüzü bir büyük divan, gökyüzü bir yüksek tavan. Yıldızlar yürür, denizler durur. Gelen kalmaz, giden gelmez. Acaba vardıkları yerden hoşnud olup da mı kalıyorlar? Yoksa orada kalıp da uykuya mı dalıyorlar? Yemin ederim, yemin ederim ki, Allah`ın indinde bir din vardır ki, şimdi içinde bulunduğunuz dinden daha sevgilidir.
Ve Allah`ın gelecek bir peygamberi vardır ki, gelmesi pek yakındır. Gölgesi başınızın üstüne geldi. Ne mutlu o kimseye ki, ona iman eder; O da kendisine hidayet eyleye! Yazıklar olsun Ona isyan ve muhalefet edecek bedbahta! Yazıklar olsun O`na isyan ve muhalefet edecek bedbahta!
Ey İnsanlar! Hani ya babalar, dedeler, atalar? Nerede soy sop? Hani o süslü saraylar ve mermer binâlar yükselten Ad ve Semûd kavimleri?
Hani ya, dünya varlığından gururlanıp da kavmine, `Ben sizin en büyük Rabbiniz değil miyim?` diyen Firavun`la Nemrud?” Onlar, zenginlikçe, kuvvet ve kudretçe sizden çok daha üstün idiler. Ne oldular? Bu yer onları, değirmeninde öğüttü, toz etti, dağıttı. Kemikleri bile çürüyüp dağıldı. Evleri yıkılıp ıssız kaldı. Yerlerini, yurtlarını şimdi köpekler şenlendiriyor? Sakın, onlar gibi gaflete düşmeyin! Onların yolundan gitmeyin!
Herşey fanidir. Baki olan ancak Allah`dır. Ki O, birdir, şerîki ve nazîri yoktur. İbadet edilecek ancak O`dur, doğmamış ve doğurmamıştır. Evvel gelip geçenlerde, bize ibret alacak şey çoktur. Ölüm bir ırmaktır. Girecek yerleri çok, ama, çıkacak yeri yoktur. Büyük, küçük hep göçüp gidiyor.
Giden geri gelmiyor. Kat`i bildim ki, herkese olan, size ve bana da olacaktır.” Gariptir ki, bu muazzam hitabesini verip, Hâtemü`l-Enbiyânın pek yakında geleceğini haber veren Kuss bin Sâide, o anda kendisini dikkatle dinleyenler arasında geleceğinden söz ettiği zâtın bulunduğundan habersiz idi.
Cahiliyye Devrinde Cenâb-ı Hakkın kalblerine hidâyet ihsan ettiği bahtiyarlardan biri olan Kuss bin Sâide`nin bu hitabesinden az zaman sonra Kâinatın Efendisine nübüvvet ve risâlet geldi. Fakat, Kuss, bu sırada hayata gözlerini yummuştu. Haliyle, pek yakında geleceğini müjdelediği Efendimizle görüşmek kendisine nasip olmadı. Aradan yıllar geçti. Benî İyad`ın müvahhid ve Hz. İsâ`nın dinine mensup bulunan büyüğü Carud bin Alâ adındaki zât, kavminin ileri gelenleriyle birlikte vasıflarını öğrenmek üzere Resûlullah Efendimizin huzuruna vardı.
Peygamber Efendimize ne ile gönderildiğini sorup öğrendikten sonra, “Seni hak peygamber olarak gönderen Allah`a yemin ederim ki, senin vasfını İncil`de buldum. Seni, Meryem`in oğlu müjdeledi. Sana devamlı selâm olsun ve seni gönderen Allah`a da hamdolsun. Elini uzat. Ben şehâdet ederim ki, Allah`tan başka ilâh yoktur ve sen Allah`ın Resûlüsün” diyerek Müslüman oldu. Onu takiben de diğer arkadaşları İslâmiyete girdiler.
Bu durumdan fazlasıyla memnun olan Fahr-i Kâinat Efendimiz sordu: “İçinizde Kuss bin Saide`yi bilen var mı?” Carud, “Elbette yâ Resûlallah,” dedi, “hepimiz onu biliriz. Hususan ben, hep onun yolunda gidenlerdenim.” Bunun üzerine Resûl-i Zişân Efendimiz şöyle buyurdular:
“Kuss bin Sâide`nin bir zamanlar “Suk-u Ukaz” da bir deve üzerinde, `Yaşayan ölür, ölen fenâ bulur, olacak neyse olur` diye okuduğu hutbesi hiç hatırımdan çıkmaz. O, bir hayli söz daha söylemişti. Zannetmem ki, hepsi hatırımda kalmış olsun.” Mecliste hazır bulunan Hz. Ebû Bekir (r.a.) atılarak, “Yâ Resûlallah,” dedi, “ben de o gün Sûk-u Ukaz`da hazırdım. Kuss bin Sâide`nin söylediği sözler hep hatırımdadır. Müsaade buyurursanız okuyayım.” Sonra da mezkur hutbeyi başından sonuna kadar huzur-u Risâlette okudu.
Bunun üzerine heyetten de bir kişi ayağa kalktı ve Kuss`un şiirlerinden bir kaçını daha okudu. Bu şiirlerinde de o, Harem-i Şerifte Hâşimoğullarından Muhammed`in (a.s.m.) peygamber gönderileceğini açıkça zikir ve beyan etmişti. Bütün bunlardan sonra Resûlullah Efendimiz de, Cahiliyye Devrinde hidâyet yolunu bulmuş bu bahtiyar için şöyle buyurdu: “Ümit ederim ki, Cenâb-ı Hak, Kıyâmet gününde Kuss bin Sâide`yi ayrı bir ümmet olarak haşreder.”